21- MORLUK

32.2K 3.4K 1.7K
                                    

Sabah yoğun bir acıyla uyandığımda daha gözlerimi açmadan yüzümü buruşturdum. Bacağım ve bileklerim öylesine acıyordu ki sanki biri derimi soymuş gibiydi.

Belimi sıkı sıkı saran kollar ve boynumun hemen altındaki tenimi gıdıklayan sert sakallarla Ömer'in üzerinde uyuduğumu fark ettim. Gece bir ara aşırı derecede inlediğinde ağlamanın verdiği uyku hissiyatıyla hiçbir şeyi sorgulamadan kalkmaya çalıştım ama bana engel olmuştu.

Uyuyana kadar eşofmanımın üzerinden bacağımı okşamıştı saatlerce, onun ne zaman uyuduğunu ise bilmiyordum.

Kafamı kaldırdığımda onun yüzüyle karşı karşıya geldim, dudaklarım onun yakınımda olan dudaklarına istemsizce değerken birkaç saniye yüzüne baktım, dün gecenin dehşet dolu izleri çatık kaşlarındaydı, daha doğrusu boynumu çektiğimde kaşları çatılmıştı.

Bacağıma ani bir ağrı girdiğinde dişlerimin arasından acı dolu bir nefes aldım ve iç çekip yataktan destek alarak üzerinden çekildim. Kollarından zorla ayrıldığımda gözleri kıpırdandı.

Bacağımı resmen oynatamıyordum, büyük bir acı veriyordu. Yatakta oturur pozisyonda sırtımı yatak başlığına dayadım, ıkınır gibi bir ses çıkarıp sağ bacağımın eşofmanını yukarı sıyırdım, geniş esofmanı yukarı doğru katlayıp baldır kısmına geldiğimde gözlerim şok ile irileşti.

Yer yer kırmızıkların olduğu beş karışıklı morluğu görünce yüzüm acıyla kasıldı. Dişlerimi birbirine bastırdım, parmağımla morluğa dokunduğum an canım yandı yeniden.

"Buz koy." aniden onun sesi geldiğinde bacağımı tutarken bakışlarımı ona çevirdim. Göz ucuyla bacağıma baktı, bakmamaya çalışıyor gibiydi. "Daha sonra da krem sür."

Yeşil gözlerini hiç yüzüme çıkarmadan oturur pozisyona geldi, düne oranla fiziksel acısı daha da azalmış gibiydi. Yatakta oturur pozisyona geldi, bacaklarını yataktan sarkıttığında sıkı sıkı yataktan tutundu.

"Hayvan herifin tekisin." dedim, belki de bir yıldır ilk defa ona hakaret ediyordum. Omuzları gerildi.

"Bekle burada, buz getireceğim." dedi ayağa kalkıp, adım atmakta zorlanırken hızla kol değneğini aldı eline.

"İstemez." eşofmanı sinirle kapattım ama sinirim kendime zarardı. Canım acımıştı, bunu umursamadan ben de zorlanarak yataktan kalktım.

"Bekle burda, kalkma ayağa." sert sesiyle konuştuğunda adım attığım an bacağıma saplanan acıyı umursamadım.

"Asıl sen kalkma ayağa." dedim yanından geçerken, kapıyı açtım ve ona aldirmadan merdivenlere yöneldim.

Aşağı birazda olsa aksayarak indiğimde salonda oturan annesini, ablasını gördüm, yine ruh gibilerdi ama düne göre daha iyiydi. Akif ve Erzincanlı gelmiş koltukta oturuyorlardı.

Hepsinin bakışları bana döndüğünde çatık kaşlarımla aldırmadan mutfağa yürüdüm. Akif ve Erzincanlı bileğime bakıyordu, o sırada fark ettim mosmor olmuş bileğimi. Bakmasınlar diye kazağımın kolunu indirip avuç içime koydum ve parmaklarımla sıkı sıkı tuttum.

Sıkıntıyla mutfağa yürüdüm, içeri girip masada duran kahvaltılıkları görüp umursamadan dolabı açtım ve içinden buz kalıbını çıkarıp kapağını kapattım.

Öfkeyle hemen dolabın yanına diz çöküp, dişlerimin arasından aldığım derin nefesle dikkatle eşofmanımı yukarı çekip morluğu ortaya çıkardım. O sırada Akif içeri girdi.

"Solcu..." dedi sorgular bir sesle, gözleri yerde oturan vücuduma ve ordan bacağıma değdi. Gözleri iri iri açıldı. "Noldu lan senin bacağına?"

"Git kardeşine sor nolduğunu." dedim buzu morluğun üzerine koyup. Soğuk geldiğinde irkildim ama umursamadım.

"Ömer vurdu mu sana?" vurmuş muydu bilmiyorum, normal dövüşlere benzemiyordu. Delirmiş gibiydi dün gece.

Cevap vermedim, sinirle buz kalıbına bakmaya devam ettim. O sırada mutfağa giren diğer bedenle kimin olduğunu anladım, Ömer geldiğinde Akif geriye çekildi. Hemen arkasında Erzincanlı vardı onu da yeni fark ettim.

"Ömer, sen mi vurdun bu çocuğa?" dedi Akif sinirini dizginlemeye çalışıyordu.

"Akif, git şuna iyi gelecek krem bulup getir. Kahramancılık oynama." dedi Ömer, kol değneğiyle yavaşça tezgahın yanına gitti.

Göz ucuyla baktığımda temiz kuru bezlerden birini aldığını gördüm, geri döndüğünde kol değneğini kenara yasladı ve yanıma gelip diz çöktü. Hemen bacağımın önüne oturduğunda ona ters ters bakıyordum.

"Öyle olmaz, bırak." dedi sıkı sıkı tuttuğum buz kalıbını alırken. Elimden çekip aldı, elindeki bezi ona sarıp yeniden bacağıma koydu.

"Siz ne yaşıyorsunuz oğlum?" Erzincanlı afallayarak sordu.

O sırada annesi ve ablası geldi içeriye, kaşları çatık vaziyette bize baktılar. Ablası bacağıma baktığında öfkelendi sanki.

"Ömer umarım o morluğu sen yapmamışsındır." evet bu tepkisi dün olanlardan bile daha çok şaşırtmıştı beni. "Sevgiline nasıl vurursun sen?"

O kadar şok ve büyük bir öfkeyle konuşuyordu ki hepimiz afalladık, annesi arkadan dürttü onu. Tabi ya, oğluna laf söyletmezdi.

"Herkes çıksın." dedi Ömer yalnızca, gözlerini bacağımdan ayırmadan. Sesi net ve keskindi.

Erzincanlı ve ablası hariç diğer ikisi anında dediğini yaparken, onları da çekiştirerek götürdüler.

"Anne eşine nasıl vurabilir? Her yeri mosmor görmüyor musun?" diye ince sesiyle söylendi ablası çıkarken, sesi geliyordu. Annesi ne dediyse daha da öfkelendi. "İster kadın ister erkek olsun anne."

Daha sonra sesleri uzaklaştı, Ömer'le başbaşa kaldım.

Ömer ifadesizce buzu bacağıma bastırdı, sanki hem pişmandı hem de değildi.

Buzu tutmasına izin verirken, sadece bir kere ifadesizliğinden kurtulup bacağıma küçük bir öpücük kondurdu.

Akif bir ara nereden bulduysa aceleyle krem getirdiğinde yerinden hiç kalkmadan esmer eliyle, beyaz olup şimdi mosmor görünen bacağıma sürdü zarifçe.

"Bundan sonra tedaviden geldiğimde benimle beraber uyuma." dedi yalnızca. Sesimi çıkarmadım.

Onunla ne yapacağımı bilmiyordum.

***

Gecelik kısa bölüm olsun diye attım...

DEVA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin