Güneş batarken evden çıkıp deniz kenarına geçmiştik Ömer ile beraber.
Doktor onun evde sürekli oturmamasını, yürüme egzersizleri yapmasını söylediği için acı çekse bile dışarı çıkıyor, saatlerce yürüyordu.
Rüzgar esip ikimizin arasına girdiğinde vücudum ürperdi, gündüz güneşinin kavurucu sıcağına kanıp üzerime hırka tarzı bir şey almamıştım. Neyse ki Ömer'e bir kazak giydirmiştim de o üşümüyordu.
Sessiz sakin bir şekilde yürürken arada kaçamak bakışlarla güzel yüzüne bakıyordum. Sadece yürümeye odaklanmış, acısını belli etmemeye çalışarak kendini sıkıyordu. Kaşları ise hafif çatık duruyordu.
"Dinlenelim mi biraz?" diye sordum, kafasını bana çevirdi. Onun yorulduğunu ve zorlandığını ima etmemek için ekledim. "Çok yoruldum."
Ömer birkaç saniye durdu ve ardından kafasını salladı. Yeşil gözleri etrafta dinleneceğimiz herhangi bir şey ararken on adım ötedeki bankı fark edince sessizce ilerledi oraya. Peşinden küçük adımlarla gittim.
Banka geldiğimizde yorgun vücudunu banka bıraktı, oturduğu an yüzü buruştu. Koltuk değneğini yan tarafına aldı, onun bir sıkıntısı olmadığını anladığımda ben de kendimi yanına bıraktım.
Aramıza mesafe koymadan oturduğumda güzel kokusu burnuma doluyordu. Bakışlarımı gün batımında eşsiz görünen denize çevirdim. Biraz daha iyi hissediyordum kendimi şimdi.
"Birkaç güne annem ve ablam gelecek." dedi, sesi ifadesizdi.
"Gelsinler." dedim sadece, annesinden eskisi kadar nefret etmiyordum. Tabi bana bulaşmadıkları sürece.
"Yine onlar evde diye gidip salonda yatmaya kalkışma," dedi Ömer, anne ve ablası ilişkimizi bildiği için fazla gözlerine sokmak istemiyordum.
"Sinir oluyorlar bizi yan yana görünce." dedim sadece, o sırada Ömer cebinden bir paket sigara çıkardı.
"Normaldir." dedi sadece, normaldi evet. Eğer Ömer sakatlanmasaydı kabul etmeleri de zordu ama annesi onu aşırı derecede sevdiği için oğlunun 'ibne' olduğunu göz ardı etmeye çalışmış, onu 'baştan çıkardığımı' düşünüp bana düşman olmuşlardı.
Beni hiçbir zaman sevmedikleri için bu durum beni çok da üzmemişti. Ömer'den vazgeçmesinler yeterdi benim için.
Sigarasını içerken sessizlik oluştu aramızda, eskisi kadar sohbet etmiyorduk artık. Ömer her kelimesini seçerek konuşuyordu, sanki fazla konuştuğunda düşüncelerini dile vuracakmış gibi diline kilit vuruyordu. Böyle yaptıkça, ben de susuyordum.
Gözüm o sırada pantolonuna takıldı, paçası hafifçe katlanmıştı ve spor ayakkabısının bağcığı sökülmüştü. Banktan kalkıp önünde diz çöktüm, yeşil gözleri bana kaydı.
Sigarasını içerken istifini bozmadan bana baktı, umursamadan bağcığını söküp yeniden bağladım, diğerine de aynı işlemi yapıp aynı sıklıkla bağladım. Paçasını da düzeltip dizine ufak bir öpücük kondurup ayağa kalktım. Yerime oturup ona yanaşırken yan bakışla izliyordu beni.
"Akif ve Ahmet'i evde bir başlarına bırakmamalıydık." dedim muhabbet açmak için.
"Boşver, yesinler birbirlerini." dediğinde güldüm. Akif ondan o kadar haz etmiyordu ki bu durum aslında komikti.
"Akif iyi ki burada." dedim geriye yaslanıp.
"Evet, senin de işine geliyor."
Kaşlarım çatıldı, ona döndüm.
"Anlamadım?"
"Seni benden korkuyor ya küçük aklıyla." dedi gülerek, ardından sigarasını bankta söndürdü ve çöpe doğru fırlattı.
"Niye beni senden koruma gereği duysun?" dedim bilmiyormuş gibi davranıp, kalbim hızla atıyordu. "Hem bunu nerden çıkardın?"
"Kardeşim o, onun mayasını bilirim, bakışlarından bile anlarım." dedi destek alarak ayağa kalktı. "Ayrıca sen canımdan parçasın, aldığın nefesten bile haberim olur."
Yutkundum, onun kalbi kırılmış olma ihtimaliyle gözlerim dolu dolu oldu.
"Üzüldün mü böyle yapmasına?" çatallaşmış sesimle sordum.
"Hayır, mantıklı davranıyor."
Tüylerim ürperdi.
Koltuk değneğini ilerlemeye başladığında ritmi hızlanmış kalbimle birkaç saniye ona baktım. Umursamazca yürüyordu, dudaklarındaki gülümseme silinmiş yerini ciddi bir ifade almıştı.
Ayağa kalkıp yanına ilerledim ve kafamı tamamen ona çevirdim. Yeşil gözler ifadesizce karşısına bakıyordu.
"Ne demek mantıklı davranıyor?"
"Yürü solcu, yürü." dedi büyük adımlarla acısına rağmen hızla ilerlerken.
Adımlarımı durdurup arkasından dehşetle baktım. Bana zarar vereceğini ima etmişti.
Ve arkasına bile bakmadan yürüyordu. Çünkü biliyordu. Yine de onun yanında yürüyeceğimi.