20- ÖLDÜR BENİ ERDAL

30.8K 3.4K 2.6K
                                    

Maraba...

!Şiddet uyarısı! yarı şiddet...

Ağırlaşan tedaviden sonra, acı dolu inlemeleri artmıştı.

Annesini götürdüğü günden beri bir gün geçmişti ama kadın kendine gelemiyor, oğlunun çektiği acılara feryat eder gibi sürekli ağlıyordu. Annesini öyle gördükçe içim acıyordu.

Bugün düne oranla daha fazla süren tedaviden sonra Akif onu eve getirip, direkt odamıza götürmüştü. Kendinde bile değildi sanki, terler içinde kalmıştı. Bu terlemenin sebebi elbette havanın sıcak olmasından dolayı değildi, çektiği acıdan kan ter içinde kalıyordu.

Ve dehşetle donup kalmama, onunla beraber ağlamama sebep oluyordu.

Salonda uzanmış kadınlara baktım, uyuyamıyorlardı çünkü Ömer'in bağırtısı kimsenin gözüne bir damla uyku getirmiyordu. Mutfaktan çıktığımda annesi kafasını uzatıp bana ve elimdeki bir bardak suya baktı.

"Çok mu kötü?" dedi kafasından sıyrılmış eşarbını umursamadan. Gözleri kıpkırmızıydı, yüzünün dışarıdan gelen sokak lambasının ışığından bile belli oluyordu.

"Endişelenmeyin." dedim sadece. Annesi kafasını salladı, bakışlarımı ondan çekip merdivene yöneldim.

Basamaklardan çıkarken yutkundum, odanın kapısının önüne geldim. Sırf ses çok çıkmasın diye kapıyı kapatmıştım ama böyle bile içerideki kızgın acı dolu inlemelerini duyuyordum. Boğazından gelen öfkeli hırıltıyla yüzünü buruşturuyor, kıvranıyordu geldiğinden beri.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve içeri girdim,  gece lambasının aydınlattığı yatakta yüzü buruşmuş, ter içinde kalmış adamı gördüğümde dilimi ısırdım ağlamamak için.

Kapıyı örttüm, yanına adımladığımda beyazları kıpkırmızı olmuş gözlerini açtı. Beni gördüğünde dudaklarını birbirine bastırdı. Kendini nasıl kasıyorsa boynundaki ve alnındaki damar tenini delip geçecekmiş gibi ortaya çıkmıştı.

Dolu dolu olmuş gözlerimle yanına gittim ve yatağa eğildim. Ensesinden tutup kafasını kaldırdım, bardağı dudaklarına yaklaştırdım. Yaralı bir kuş gibiydi, elimin altında titriyordu. Suyu içerken dudakları titrediği için hafiften üstüne döktü, birkaç yudum aldıktan sonra ise kendini geri çekti.

Bardağı kenara bırakıp yanda duran terini sildiğim havluya uzanıp aldım ve boynuna dökülen suyu sildim. Kafasını yastığa koymuştu.

Zarifçe silip, ardından uzanıp boynundan öptüm. Orada uzun süre kalmak isterdim ama o kadar acı çekiyordu ki dokunmaya bile kıyamıyordum.

Geri çekilip başucundan kalktım ve kendi tarafıma oturdum, yine tüm gece yatakta oturur pozisyonda onu bekleyecektim. Gözlerimi ondan ayırmadan yastığı sıkı sıkı kavradım, ağlamamak için onu sıkıyordum.

Aniden bir acı saplandı sanki, dişlerini birbirine bastırdı ve gırtlaktan gelen kalın sesiyle bağırdı. İrkildim, çarşafa tutundu.

Ne yapacağımı bilemeyerek biraz daha doğruldum. Önceden olsa o bana akıl verirdi ama şimdi aklını acıyla kaybetmişti ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

"Erdal..." diye inledi acı, öfke ve feryat eden sesiyle. İsmimi öyle telaffuz ediyordu ki, tüylerim diken diken oluyordu.

Sanki hem benden medet umuyordu, hem de nefret ediyordu.

"Burdayım, yanındayım." dedim elimi koluna koyup.

Burnundan öfkeli nefesler alıp verirken kafasını yana çevirip baktı. Dişlerini öyle bir sıkıyordu ki çenesi kasılmıştı. Bakışlarında bir cinnet havası vardı.

"Senin yüzünden." dedi boğuk çıkan sesiyle, afalladım.

"Ne?" diye kekeledim. Yeşil gözleri korkutucu bakıyordu.

"Her şey senin yüzünden." dedi bu sefer, sanki bilincini kaybetmişti ama aklındaki düşünceler diline vurmuştu.

"Ömer." dedim şaşkın ve korku dolu sesimle.

Yeniden bir acı sapladığında bu sefer çarşafı sıkmak yerine bileğimi sıkıca tuttu. Acı dalgası nasıl geldiyse beli çok hafif yay gibi gerildi, dudakları aralandı nefes alışverişleri hızlandı.

Sıkı sıkı tuttuğu bileğimi bırakmazken yeşillerini yeniden kahvelerime dikti.

"Öldür beni." dedi acı kokan sesiyle. "Dayanamıyorum."

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken gözlerimi irice açmış ona baktım. Korkuyordum, önümde kıvranan bu uzun boylu adam beni, yaralı olmasına rağmen korkutuyordu.

"Öldür beni Erdal," dedi yeniden hararetle.

"Ömer..."

"Ben seni gebertemiyorum." dedi.

"Sık kafama bitir bu acımı." dedi bu sefer yalvarır gibi. "İkimizden biri ölmediği..." dedi canı acıdığı için sözü kesildi, yüzü buruşurken nefes nefese devam etti. "Ölmediği sürece bitmeyecek."

Kafamı olumsuz anlamda sallamaya başladım, korkudan tüm vücudum titriyordu. Bileğimi geri çekmeye çalıştım ama ondan kaçtığımı anladı, engel oldu.

"Ya beni öldür," dedi ve aniden gelen bir güçle bileğimi bırakıp bacağımın bilek kısmından tuttu bu sefer. Hızla çekti, sırt üstü uzanmama sebep olduğunda korkuyla inledim. Elini bacağıma çıkardı ve sıkı sıkı tuttu. "Ya  da..."

Cümlesini tamamlamadı, bacağımı öyle sıkıyordu ki acıyla inledim. Gözlerim dolu dolu olurken onu itmek için elimi göğsüne koydum ama diğer eliyle iki elimin bileğinden tutup aniden kafamın üstünde birleştirdi.

"Bırak beni Ömer." diye inledim, bacağım sanki bir bıçakla kesilmiş gibiydi.

"Hayatımı aldın benden." dedi elini biraz daha sıklaştırıp, hırıltılı bir sesle konuşuyordu. "Gençliğimi, hayallerimi..."

Yüzümü buruşturdum. "Bırak lan beni." dedim canım epey bir yanarken. Şu an acıdan başka bir şey düşünmüyordum.

Bu sefer daha sert sıktı bacağımı, belim yay gibi gerilirken acıyla inleyip kafamı kaldırdım.

Yüzü boynuma değiyor, nefesi tenimi okşuyordu.

Saniyeler sonra derin bir nefes aldığını hissettim ve eli yavaşça gevşedi. Saniyeler sonra ise hızla bacağımdaki elini çekti.

Ağlarken yüzüne baktığımda gözlerini iri iri açmış, sanki nerede olduğunu bilmiyormuş gibi baktı. Yüzüme şokla bakarken, bileğimdeki elini de çekip üzerimden çekildi hızla.

"Siktir..." diye inledi kendi kendine.

Vücudum titrerken acıdan dolayı bacağımı hareket ettiremedim, öylesine acıyordu ki tüm gücünü kullanmıştı sanki.

Yatakta kıvranırken bir süre hareket edemedim, ikimiz beraber öylece durduk. Hiçbir şey yapmadan, sadece ağlayarak.

Dakikalar sonra bileğimden tutup kendisine çekti, hâlâ canı acıyordu ama umrunda değilmiş gibiydi. Göğsüne çekti, kalkmamam için ensemi kendisine bastırdı.

Ben onun, o benim kokumla rahatlarken yumruklarım sıkılı bir vaziyette gözlerimi kapattım.

Ömer ise boynumdan bir saniye ayrılmadı.

DEVA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin