Koltukta oturan eşarplı kadın ve etrafı inceleyen güzel kadına bakarken gerginlikten ağzımı bile açamıyordum.
Ömer'in anne ve ablası geleli on dakika olmuştu, Akif onları bıraktıktan sonra Erzincanlıyı da istemeye istemeye yanına alıp üç günlük tuttuğu otele götürmüştü. Annesi ve ablası burda olduğu için evde durmanın uygun olmadığını düşünmüştü. Kendisi neyse de Erzincanlı daha da yabancıydı ve kadınların rahatsız olacağını düşünmüştü.
Onlar giderken annesinin benim de gitmemi istediğini bakışlarından anladım ama burası benim ve oğlunun eviydi, yani ben gidemezdim. Hem Ömer eğer gidersem delirirdi. Kendimi böyle kandırıp bana atılan rahatsız edici bakışlara kılıf uydurmaya çalışıyordum.
"Yemekleri kim yapıyor?" dedi ablasının evi incelemesi biterken, sanırım etraf pis miydi diye bakıyordu.
"Ben yapıyorum çoğunlukla." dedim, bir gözüm merdivendeydi. Ömer'in gelip beni kurtarması lazımdı.
"Temizliğe kadın mı geliyor?" dedi annesi, bana soruyordu ama gözleri benimle temas etmedi.
"Hayır, büyük temizlik harici ben yapıyorum. Onun dışında bir abla var gelip pencere ve dolapları siliyor." dediğimde ikisi de hmmladı.
Bunlar ailecek bir şey diyemeyince 'hmm'lıyordu sanırım.
"Oğluma iyi bakıyor musun? Hasta o, yemeğini falan güzelce yemesi gerek." dedi annesi bu sefer gözlerimin içine bakıp.
"Evet, bakıyorum." bakılmaya ihtiyacı bile yoktu.
"İyi." dedi ablası.
O sırada merdivende üzerini değişmiş temiz kıyafetleriyle inen adamı gördüğümde rahatladım. Yere bakarak dikkatlice yürüyordu, sıkıca tutunmuştu merdiven korkuluğuna. Bir iki basamak kala bakışlarını bize çevirdi, hepimizin gözü üzerindeydi.
Annesinin yüzüne aniden hüzünün gölgesi düştü, sürekli aslan oğlum komutan oğlum diye bahsettiği çocuğunu böyle aksayarak yürürken, biçare halde görünce üzülüyordu sanırım. Ömer ise annesi geldiğinde üzerinde hafif bir leke olan beyaz tişörtüne bile gözleri dolu dolu baktığını görünce üzmemek için gidip üzerini değişmişti.
Ömer kendi koltuğuna geçip otururken, annesi hızla ona yanaştı. Koltuk değneğini kenara koyup derin bir nefes verip oturduğu yere daha çok yayıldı.
"Kızım git kardeşine su getir." dedi annesi onun yorulduğunu görünce, en ufak ayrıntıya dikkat ediyorlardı.
Ablası tam kalkacağı sırada Ömer onu ufak el hareketiyle durdurdu. "Otur abla." dedi sakince. Ardından bakışları bana döndü, yeşilleri gözüme değdi. "Erdal," dedi benim getirmemi ima ederek.
Birkaç saniye duraksadım ama ardından ayağa kalkıp mutfağa ilerledim, normalde isteyince de getiriyordum ama ablası kalkacakken niye illa benden istemişti ki?
Büyük bir bardakta su doldurup yeniden salona geçtiğimde Ömer televizyonu açmış, haber kanalını bulmuştu yine. Kumandayı dizinin üzerine koymuş dümdüz önüne bakarken annesi ve ablası yüzünü izliyordu özlem ve üzüntüyle.
Ömer'in yanına gidip suyu uzattım, yan bir bakışla baktı ve ardından suyu elimden aldı. Yerime geçerken o suyunu yudumluyordu. Yarısına kadar içtikten sonra annesi elinden bardağı aldı ve sehpanın üzerine koydu.
"Kerem nasıl?" diye sordu Ömer geriye yaslanıp. Yeğeniydi.
"İyi, onu Altan'a bıraktım üç gün o ilgilenecek." ablası hızlı hızlı konuştuğunda kafasını salladı.