"Erdal, geliyorlar!"
Yüzü kanlar içindeki gence bir yumruk daha atacakken nefes nefese kafamı kaldırıp ilk Fatih'e, daha sonra ise baktığı yöne gözlerimi çevirdim. Bir dolu kalabalık üzerimize büyük ve öfkeli adımlarla geliyordu.
Dilimi ön iki dişimin sivri kısmında gezdirip ağzımdan soluk alıp verdim, yumruğumu indirip yerden destek alarak ayağa kalktım. O sırada sağ bacağımın kanadığını fark ettim, mavi kot pantolonum koyu bir renge bürünmüştü ama canım acımıyordu. Kafamı eğip birkaç saniye bacağıma öylece baktım, ne ara kesilmişti bacağım?
"Solcu!"
Onun sesini duyduğum an gözlerimi kısarak kafamı kaldırdım, yüzünü buğulu görüyordum ama kimin geldiğini biliyordum. Etrafımdaki kalabalığın aksine daha yavaş hareketlerle karşımda hızla bana gelen iri bedenin yüzünü ayırt etmek için dikkatle bakmaya başladım.
Ömer.
Öfke ve kin barındıran yemyeşil gözlerini gördüğümde dudaklarım biraz daha aralandı. Gayri ihtiyari bir şekilde güldüm, bir adım attım ona doğru ama bacağım ağrımasa bile hareket etmiyordu.
"Ölüyor!" buğulu görüntülerin arasında duyduğum tanıdık ses Ata'ya aitti. Kafamı çevirip bakacakken yakamdan tutulup yüzüme yumruk yediğimde kafam yana savruldu.
Ömer ard arda yumruklar atıyordu.
"Ölüyor!" bu sefer ses daha güçlü geldi. Ömer bir yumruk atacakken durdu, polislerin siren sesi geliyordu kulağıma.
"Orospu çocuğu." dedi Ömer, nefes nefese kalmıştım.
Kafamı yana çevirdiğim anda, kalabalığın arasında uzun boylu genç dikkatimi çekti. Ömer bana hâlâ bir şeyler söylerken gözlerimi ona kitledim, arkası bana dönüktü. Eli cebinde oluşan kaosu izliyordu.
Gücüm kalmamışken bakışlarımı ondan ayırmadım.
"Erdal." Ömer'in sakin sesi kulağıma geldi bu sefer, karşımdaki öfkeli Ömer'in seslenmediği belliydi.
"Sarı bebeğim, uyan."
Yeşil gözlü ülkücü bir yumruk daha attığı sırada aniden gözlerimi açtım.
Yeniden yeşil gözlerle karşılaştım.
"Rüya görüyorsun yavrum," dedi Ömer, birkaç saniye nerede olduğumu kavrayamadım. Daha sonra etrafıma baktığımda yatak odasında olduğumuzu fark ettim.
"Siktir..." dedim yutkunup, daha rahat bir şekilde kafamı yastığa koyarken.
"Ne görüyordun öyle rüyanda? Bir ara bana da küfür ettin." dedi Ömer rahat bir tavırla kenarda duran sürahiye uzanırken.
"Bir kavgamızı gördüm rüyamda, üniversitedeki." diye mırıldandım, en zor günlerimden biri olduğu için ara sıra rüyama girerdi. "Uzun süredir görmedim bu rüyayı."
"Vizyona yeniden girmiş demek." dedi Ömer suyu bana uzatırken. Bardağı almadan önce espirini sikeyim gibisinden baktım ve kafamı iki yana sallayıp uzattığı suyu kafama diktim.
Kana kana soğuk suyu içerken sonuna gelince hâlâ susuzluğum geçmemişti ama yine de bardağı komodinin kenarına bıraktım. Ömer o sırada yataktan kalkmış dolabına ilerliyordu.
"Kaçta geleceksin bugün?" diye sordum oturur pozisyona gelirken, ona bakınca rüyanın etkisiyle dövme isteğim geliyordu ama kendimi zor tutuyordum.
"Yedi gibi gelirim, bugün eğitimler uzun sürecek." siyah gömlek ve siyah pantolonunu çıkardığında rüyamdaki hali aklıma geldi, orda da bu kıyafetleydi.
"Ömer senin belanı sikeyim." dedim konuyla alakasız.
"Niye?" o kadar normal bir şekilde sordu ki daha fazla sinirlendim.
"Ülkücü olduğun için." dedim yataktan kalkıp bende dolaba ilerledim.
"Şeref duyarım o zaman." dedi gülerek, şeytan diyor suratına bir tane çarp ama neyse ki sevdiğim adama vuramazdım.
"Keşke birkaç gün tekrardan düşman olsak, iyi bir şamarlarım seni."
"Unut onu." dedi sadece, sabah erkenden kalkınca sarhoş gibi konuşuyor ve ne konuştuğumuzu anlamıyorduk.
Üzerimizi giyinirken gördüğüm rüya tekrardan aklıma geldi, o bir kötü anıydı benim için. Her zaman o günün farklı saatini görürdüm kabuslarımda ama bu sefer farklı bir şey vardı.
Uzun boylu adam.
"Ömer," dedim ben de gömleğimi giyinirken.
"Hm?" kemerini dikkatlice takıp tesbihini eline aldı.
"Devran Komutan," dediğimde keskin bakışlarını aniden bana çevirdi, cümlemi bitirmemi bekledi. O öyle bakınca gerilip gömleğin düğmelerine odaklandım. "Aynı üniversitede okumuş olma ihtimalimiz var mı onunla?"
"Yok." dedi rahatsız olmuş bir ses tonuyla. "Uludağ üniversitesi mezunu."
"Ama yüzü çok tanıdık." dedim alla alla dermiş gibi.
"O kadar baktın ki, hamile olsan çocuğun ona benzerdi zaten sarı."
Kaşlarımı çatıp Ömer'e döndüm, kavga etmeye meyilli, boşta kalan elini cebine koymuş tek eliyle tesbihi boncuklarını teker teker çeviren adama öfkeyle baktım.
"Neyi ima ediyorsun lan sen?" dediğimde güldü.
"Erdal, ben bir şeyleri ima etmem direkt söylerim. Bu ima edeceğim bir konu da değil, sadece seni uyarıyorum. Bir daha benim yanımda birine o derece dikkatle bakıp inceleme."
"Hayırdır?" vücudumu tamamen ona çevirdim.
"Açma çipil gözlerini öyle, sabah sabah seninle kavga edemem sarı. Sadece rahatsız olduğum bir konuyu söylüyorum."
"Rahatsız olduğun konu çok saçma Ömer." dediğimde güldü. Samimi bir gülümseme değildi.
"Eyvallah." dedi sadece, kafasını iki yana salladı.
"Ne?" dedim anlamayarak.
"Hadi çıkıyorum ben, akşam eve geçmeden ararım seni." dedi konuyu uzatmadan, elini cebinden çıkarıp kapıya yürüdü.
Hem de beni öpmeden.
Bir dakika kadar sonra kapanan kapının sesiyle sinirle salona geçtim, sabah sabah boş yere tartışma çıkarmıştı.