Arabaya bindiğim an kemerimi bağladım, yerime yerleşip motoru çalıştırmadan önce telefonumu çıkardım. Öğlen saatinde yaptığım büyük mallığın sonucu olarak Fatih'in sohbet kısmını açıp gelen mesaja baktım.
Birkaç arkadaşa sordum, adı Devran.
Dudaklarımı kemirip aynı mesajı defalarca okudum, o sırada görüldü attığımı fark eden Fatih ard arda mesajlar atmaya başladığında onunla bir işim kalmadığı için numarasını engelledim. Eski arkadaşlarımdan sadece onun numarasını ezbere bildiğim için mecburen ona yazmıştım.
Polis tarafından vurulup ölen, arkadaşım Devrim'in bir abisi olduğunu biliyordum ve iş yerinde uzun uzun düşünüp saçma da olsa aralarındaki benzerlik beni şüpheye düşürünce emin olmak için Fatih'e mesaj atmıştım.
Devran ismini görmek beni hem rahatlatmış, hem de tuhaf hissettirmişti. Ama hâlâ emin değildim, garip bir tesadüfte olabilirdi bu çünkü sadece hisler ve gördüğüm rüyayla hareket ediyordum.
Sıkıntılı bir nefes alıp telefonu diğer koltuğa attım ve geriye yaslanıp motoru çalıştırdım. Ömer'in yanına giderken sadece bu konuyu düşünüyordum. Şu işi çözdükten sonra daha rahat edebilirdim çünkü kafamı öyle meşgul ediyordu ki başka şeye odaklanamıyordum. Ömer hariç, onunla aramızın bozuk olması her şeyi daha çok tetikliyordu benim için.
Karargahın önüne gelip güvenliğe kimlik gösterdikten sonda arabayı park edip, telefonumu aldıktan sonra çıktım. Bahçede bir asker grubu oldukça sıkı bir eğitimden geçiyordu, kalın sesleri kulağıma dolarken binadan içeri girene kadar onları süzdüm.
Daha önce geldiğim yolları geçerken birkaç asker sivil olan beni görünce göz ucuyla bakıp önüne döndüler. Ömer'in odasının önüne geldiğimde karnım heyecandan kasıldı. Yıllarımı beraber geçirdiğim herif bana iki gün uzak davransa sanki ilk hoşlandığım zamanlarda olduğu gibi heyecan yapıyordum.
Tam kapıyı çalacağım sırada aklıma gelen şeyle elim kapıya yakınken öylece durdum, kaşlarım hafifçe çatıldı. Kafamı yana çevirip kapalı olan kapılara baktım. Devran komutanın soyadını böyle daha kısa yoldan öğrenebilirdim.
Geriye dönüp ilk karşıdaki kapıya ilerledim, yazan iki isim ona ait değildi. Kimsenin olmadığı koridora bakıp öteki kapıya ilerledim, altın rengindeki köşeye göz gezdirdim. Biri farklı komutana, diğeri de Devran Çağlar'a aitti.
Devrim'in soyadının Çetin olduğuna emindim.
Soyadı farklılığı tüm bulduğum ipucularını anında yerle bir ederken elimi cebime koydum. Belki de çok fazla duruyordum bu konu üzerinde, düşündükçe rüyama giriyor ve bulamadıkça araştırmaya zorluyordu. Çok fazla kurcalamanın anlamı yoktu.
Arkamı döndüğüm sırada koridorun başında durmuş, bana bakan Devran komutan ile karşılaşınca irkildim. Gözlerim iri iri olurken, suç üstü yakalanmış birinin gerginliğiyle gözlerinin içine baktım.
Devran dümdüz yüzüme bakıyordu, normalde böyle durumlarda ya konuşulur ya da selam verilirdi ama öylece durduk. Gözleri gözlerini hapsetmişken, gergin havadan sıyrılmak için kafamı aşağı doğru hareket ettirip selam verdim.
Saniyeler sonra o da aynı şekilde selam verdi, gözlerimi ondan çekip Ömer'in olduğu kapıya ilerledim. Aynı zamanda kapıyı tıklatıp içeriden diğer komutanın gel komutunu duyana kadar Devran komutan yanıma geldi. Kapıyı açarken göz ucuyla ona bakıp içeri girdim.
Ömer kafasını incelediği dosyadan kaldırıp bana baktı, şaşırmış görünüyordu. Ardından ise hemen yanımdaki Devran komutana baktı. Sanki anlamıştı gerginliğimi ya da o tuhaf ortamı. Kaşları çatılacak gibi oldu ama kendini toparlayıp vücudunu dikleştirdi.
"Hoş geldin." dedi Ömer, gözleri ikimizin arasında gidip geliyordu.
"Hoş buldum." dedim yutkunup, bu tedirgin halimden sıyrılıp onun masasına ilerledim.
"Devran komutanım, eğitim nasıldı?" diğer orta yaşlardaki komutan bana kısaca hoş geldin deyip gülerek onun masasının önündeki koltuğa uzun boyuyla oturan adamla sohbet açtı.
"Erken bırakmak durumunda kaldım." dedi Devran yalnızca, gözünün arada bir bana değdiğini hissettiğim Ömer'e döndüm.
Yeşilleri üzerimdeydi, beni izliyordu.
"Nasılsın?" aramız bozuk olduğu için ve yanımızda başka insanlar var diye soğuk bir soru yönelttim.
"İyiyim," dedi yalnızca, gözleri yeniden misafir koltuğunda oturan Devran'a değdi saniyelik olarak. Sonra yine bana döndü. "Geleceğini haber vermemiştin."
"Evet, seni görmek istedim."
Kaşları havaya kalktı, kafasını ağır ağır salladı.
"İşin erken mi bitti?"
"Yok, her zamanki saatim işte." dedim duvardaki saate bakıp.
"Yanlış hatırlıyorum o vakit." masaya yaklaştı.
"Rahatsız olduysan gideyim." dediğimde gülecek gibi oldu.
"Olmadım."
Kafamı salladım, omzumu delip geçen Devran'ın bakışlarını hissediyordum.
Ortamdaki gergin hava karnımı daha fazla ağrıtırken bir an önce buradan kurtulmanın peşindeydim.
Devran komutan ortalama beş dakika sonra bana tuhaf bir bakış atarak odadan ayrıldı, Ömer gidene kadar arkasından baktı ve onunla beraber karargâhtan çıkana kadar tek kelime etmedi.
Aramızdaki soğukluk son hızıyla devam ederken, yaşadığım gerginliği üzerimden atmaya çalışıyordum. Garip olaylar dönüyordu.