Doğduğum an elime verilen gücü kullanarak büyüdüm, büyüttüm; gücüme kimsenin gücü yetmezken, küçük bir kuşun karşısında küçüldüm.
-Pusat Demirkol
🕊️
Mavi Ve Siyahın Savaşı
B Ö L Ü M 4
Tabanı saatlerce sokaklarda gezmekten kirlenmiş, zedelenmiş çıplak ayaklarım asansörün soğuk zemininden dışarı adımlamamla ayrıldı. Dördüncü katta duran asansör kabininden, kafamı toparlamak adına birkaç dakika geç çıktığımda bakışlarım merdivenlerin son basamaklarını aşan adama kaydı.
Benimle aynı asansöre binmemek için merdivenleri kullanarak dört katı çıkmayı tercih etmişti. İyi etmişti, çünkü aynı asansörde kalmamak için bu ayaklarla dört kat merdiveni çıkmak bana kalacaktı. Ayaklarımın üzerine ağırlığımı vermekten kaçınarak kapının önünde yorgun bedenimle onu beklerken başım eğikti. Ayaklarım yetmezmiş gibi, ağlamaktan şişen gözlerimin acısı da baş göstermeye başlamıştı. Tüm gece soğukta kaldığım için tüm uzuvlarım da hâlâ şiddetle titremeye devam ediyordu.
Arabaya bindiğim andan beri tek kelime konuşmaya girmediğim adam yanımdan geçerek kapının önünde durduğunda cebindeki anahtarı çıkarttı. Yorgun, yenik, feri sönük gözlerim ayak ucumda tek bir noktada bomboş bakışlarla kenetli olsa da hareketlerini görebiliyordum. Anahtarla kapıyı açarak içeri girdiğinde ışığı aydınlattı. Başımı ağır ağır kaldırdığımda tanıdık gelen yorgun ve bayık bakışlarına kenetlendi, mavilerim.
“O ayaklarınla evime basma.” derken, kapının yanındaki portmantoya elindeki ceketi astı. Kaşlarım çatıldı, çenem kasıldı.
“E ben gideyim o zaman?” diyerek ters bakış attım. “Yere basmadan nasıl girebilirim içeri, kafayı mı yedin? Casper falan da değilim, uçamıyorum.”
Sıkkın bir şekilde soluyup daha fazla ayakta kalmaya tahammülü yokmuş gibi sakalını sertçe sıvazladı. “Sürün, emekle, gerekirse uç; ama o ayaklarla evime girme.” dediğinde kocaman olan gözlerle yüzüne baktım. Bu adam şaka mıydı?
“Başak burcu falan mısın? Yoksa ruh hastası mı?” Sesim hâlâ şaşkınlığımın emarelerini taşıyordu. Düzenli tertipli bir adamdı, farkındaydım. Ancak bu kadarı da fazlaydı.
İçeri adımlamak için hareketlendiğim an elini öne uzatıp durdurdu beni. “Emekleyerek git.” dediğinde sinirlerim bozulmuş gibi güldüm. “Yok ya? Ağzıma emzikte var, bebek olayım?”
“İyi kal orada.” diyerek bakışlarındaki ifadesizlikle yüzüme kapıyı çarptı. Kapanan kapıyla öylece kalakaldığımda koridorun sönen ışığı, karanlığı da beraberinde getirdi. Dışarıdaki adamlar binadan çıkmama müsaade etmediği için gidecek yerim yoktu, bu yüzden rahattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ve Siyahın Savaşı
Roman pour AdolescentsMVSS +13 Mavi gözlerime, denizden gözlerin var, derken mavi denizlerimin dalgasında boğulacağından habersizdi; İhanetimle onu boğacaktım. Siyah, toprak karası gözlerine beni gömmeden önce. Sonra da o gömerdi belki beni, siyahlarının en derinine. ...