25 ― ❝ Sürünü alıp defol git. ❞
"Vay canına, yani... Sadece, vay canına!" Ahizeden yükselen heyecanlı sestin, kısık sesle kıkırdamasına sebebiyet verdiği Jungkook'un ışıl parlayan gözleri, masadaki romanın açık sayfalarından birine takıldı ve çehresindeki gülüş silik bir tebessüme evrildi. "Bu kadar aksiyon bana bile fazla, Tanrı aşkına biz olmadan neler yaşıyorsun sen orada!"
"Ben de bilmiyorum ki, her gün yeni bir şey oluyor ve hayatımın hızına yetişmekte ben bile zorlanıyorum; ama‒" Telefon çalmadan önce okumakta olduğu romana olan ilgisini tamamen kaybettiğini fark edince kitabın kapağını kapattı. Sandalyesinden kalkıp penceresinin önüne gelirken devam etti sözüne. "Taehyung sayesinde bir şekilde hâlâ ayaktayım, o olmasaydı kaldıramazdım tüm bu öğrendiklerimizi ve yaşananları."
Hattın diğer tarafındaki omega, Jimin, ağının içinde mırıldanarak arkadaşını onaylarken omzu ve yanağı arasına sıkıştırdığı cihaza uzanmaya çalışan minik oğlunu kucağına aldı. "Sen yaşıyorsun bu hayatı dostum! Neydi o öyle okulda inek inek takılmalar, alfalara kök söktürmeler falan..."
"Sanki sen benimle aynı durumda değildin? Hatırlatırım Hoseok'la ilk zamanlarınızı. Tartışıp didişmekten başka bir şey yapmıyordunuz, hele sen laflarınla eziyet ediyordun çocuğa resmen."
Neşeli bir kahkaha patlattı Jimin. "Benden hoşlandığını itiraf ettiğinde nasıl tepem atmıştı ama var ya..!" Kucağına yerleştirdiği oğlunun yanağına yumuşak bir buse kondurdu. "Oysa şimdi dünyalar tatlısı bir çocuğumuz var; iyi ki diyorum, iyi ki..."
Yüzündeki tebessümü bozmadan iç çekti Jungkook, gri harelerine durgunluk çöktüğünü farkında olmaksızın. Elini, artık belirgin bir şekilde göbeği çıkmış karnına uzattı. "Seni o kadar iyi anlıyorum ki... Bize baksana, iki cihan bir araya gelse asla barışamayacak sürülerin varisleriyiz ama ruh eşi çıktık. Buna rağmen ondan vazgeçmeyi bir an bile düşünmedim, düşünmem de, asla."
"Of, ben size hayranım biliyor musun? Bana Taehyung'u anlatırken o kadar bambaşka birisi oluyorsun ki duygularının büyüklüğü şaşırtıyor beni." Evlerinin kapanan kapısını duyduğunda yüzü salonun girişine döndü ve kokusundan geldiğini anladığı eşinin içeri girişini beklemeye başladı. "Hatta bazen içine yabancı bir ruh kaçtığını düşünmüyor değilim ama böylesi daha ürkütücü," Bedenine belli belirsiz bir titreme hâkim oldu. O sırada içeri giren Hoseok'a kocaman gülümsedi. Kucağındaki bebek, tombik kollarını heyecanla öne uzatıp alfa babasına gitmeye çalışırken onu düşmemesi için zapt etmeye çalıştı. "Jungkook, Hoseok geldi şimdi, onunla da konuşmak ister misin?"
Heyecanla atıldı Jungkook. "Bu teklifi reddedemeyeceğim Jimin, aramalarımı açmadığı için kulağını çekmem gerekiyor onun."
Jungkook'un dediklerine küçük bir kıkırtıyla karşılık veren Jimin, duru sesiyle "Bekle, uzatıyorum şimdi." dedikten sonra omzunu indirdi ve telefon yanağından düşmeden önce kavradı cihazı. Henüz ceketini yeni çıkarmış olan Hoseok ise kaşlarını kaldırarak Jimin'e telefonu işaret etti ve onun kim olduğunu sormaya çalıştı ama yanıt alamadan kulağına yaslandı telefon. "Alo?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mon âme » taekook
Fanfiction❝ Kızıl Gece'nin düşman ettiği iki sürünün varislerinin, birbirlerinden kilometrelerce ve yıllarca uzak kalmalarına rağmen, ruh eşleri olması kaderin bir cilvesi değildi de neydi? ❞ [omegaverse & mpreg] for, @alittleshisha @dizzy-dream 051121