I — ❝...Gazabımdan kaçamayacaklar.❞
17 Nisan 2002
Üstü başı çamurla kaplanmış, saçları yaprak parçalarıyla iç içe geçmiş tombul yanaklı küçük bir oğlan çocuğu, saklandığı taşın ardında kahkahalarını tutmak için minik ellerini ağzına bastırıyor, cepleri irili ufaklı meşe palamutlarıyla dolu olan kot tulumunun paçalarını ve kırmızı ayakkabılarını büsbütün kaplayan kirden mütevellit gün boyunca etrafta çılgınca koşuşturduğu ânları hatırlıyor ve daha da gülecek gibi olduğu vakit sesini alçaltmak adına üstün bir çaba sarf ediyordu ki işte bu haylaz, sinsi, oyuna aç tavırları yumuşak kahverengi tutamların ardından görünen gri gözleri çepeçevre yaramaz parıltılarla dolduruyordu.
Müphem bedeninin gizinden hoşlanan küçük çocuk, sadece birkaç saniye sonrasında kulaklarını şiddetle dolduran ve bedeninde hafiften bir irkilmeye sebep olan bezgin bağırışı duyduğunda içten içe daha bir keyiflenerek gururla omuzlarını dikleşirdi; onun için bir tür başarı, belki de ulaşılması fevkalâde bir gayeydi geçen onca dakikanın ardından hâlâ yakalanmamış olmak. "Yah, yaramaz çocuk! Çabuk saklandığın yerden çık, akşam yemeği çoktan başladı!"
Havadaki esintiye eşlik eden bu narin ama sinirli kadın sesi, ufak bedenin omuzlarının belli belirsiz sarsılmasına neden oldu; zaten tutmakta zorlandığı kahkahasının daha da büyümesinden mütevellit hafifçe titreyen vücudu, cebindeki palamutlardan birinin yumuşakça toprağa düşmesi ve hemen ardından da tok ama kısık bir ses çıkararak yerini belli etmesine neden oldu.
Kadının kurt duyularına sahip kulağından kaçmadı toprakla buluşmadan doğan pes tını; başı hızla taşın olduğu yöne döndü ve kırışıklıklarından mütevellit yorgunluğu oldukça belli olan çehresinde apaçık bir biçimde bezginlik hüküm sürdü, sesine de yansıyan tüm bu karmaşık duygular cılız bir yakarış şeklinde dalga dalga yayıldı ve mırıltısı nerede olduğunu çoktan anladığı küçüğe doğru yürürken şiddetini arttırarak minik omeganın kulağına ulaştı. "Jungkook, hadi ama!"
Omega, bulunmanın verdiği üzüntüyle ellerini gülümsemesi sönmüş ağzından çekti ve derin bir nefes aldı. Yavaşça ayağa kalktı ve somurtarak kendine yaklaşan kadına baktı. "Ama dadı..." Bir ayağını sertçe yere vururken ve kollarını önünde kavuştururken kaşlarını bariz biçimde çattı; . sinirli görünmeye çalışan fakat bunu katiyen başaramayan bu küçük oğlan, ne kadar tatlı ve mıncırmalık göründüğünden habersizce kızgınlığını sürdürmeye çalışırken kadının gözlerindeki sevgi pırıltılarını ve yüzündeki yumuşamayı göremedi zira yalnızca yakalanmış olmasının verdiği o buruk hissiyata odaklanmıştı.
Çocuğun yanına gelince yere çömelen ve gözlerini saçı başı dağılmış, yüzü çamurdan kahverengiye boyanmış çocuğun gri hareleriyle buluşturan dadı kadın, yumuşak bir tınıyla söylendiğinde uzun süre kızgın kalmayı katiyen beceremeyen Jungkook çoktan sakinleşmişti esasında. "Jungkook... Biliyorsun, her akşam sürüyle birlikte o sofraya oturmamız gerektiğini ve gün sonunda herkesin bir arada olabildiği tek etkinlik olduğundan dolayı gelenekleşmiş olan bu rutin akşam yemeklerini asma kaçırmamamız gerektiğini çok iyi biliyorsun; neden böyle yapıyorsun bebeğim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mon âme » taekook
Fiksi Penggemar❝ Kızıl Gece'nin düşman ettiği iki sürünün varislerinin, birbirlerinden kilometrelerce ve yıllarca uzak kalmalarına rağmen, ruh eşleri olması kaderin bir cilvesi değildi de neydi? ❞ [omegaverse & mpreg] for, @alittleshisha @dizzy-dream 051121