17 ― ❝ Kim bu savaşın sorumlusu? ❞
Altın rengi huzmelerin yapraklar arasındaki boşluklardan sıyrılarak ağaç diplerini aydınlattığı bir sabah gününde; henüz ergenliğinin başlarında genç bir oğlan çocuğu, kucağında birleştirdiği elleri arasındaki büyük ve pürüzlü dalları sıkıca kavramış, neşeli bir ıslık çalarak toprak patikada yürüyordu. Son yarım saattir yerlerden topladığı büyüklü küçüklü ağaç dallarının üzerindeki toprak ve türlü lekeler çocuğun eline ve üstündeki kıyafete siyah leke olarak bulaşmış olsa da oğlan bunu umursamıyor, arkasından esen rüzgarın tatlı melodisine eşlik ederek ormanda turluyordu.
Kurdunu hissedeli ve alfasıyla konuşalı çok zaman geçmemişti lakin çocuk kurduyla tanıştığı konusunda o kadar sevinçli ve mesuttu ki alfalığının henüz başlarında olduğunu aklına getirmiyordu bile; tek düşündüğü, sonunda çocukluk döneminden çıkıp kurdunun gelişim göstereceği bir gençlik dönemine girmiş olduğuydu. Öyle ya, artık babası ona küçük olduğunu söyleyemeyecekti, hayatında idolü olarak gördüğü adamın gözünde bir tık daha büyümüştü artık.
Alfa olması önemli değildi önemli olan, ona böyle öğretilmişti çünkü; tek ve yegâne mühim gördüğü, kurdunun olgunlaşmakta oluşuydu. Kaldı ki, kurt benlikleri doğdukları an kendilerini az buçuk belli ederdi, en azından türlerinin belirlenmesine yetecek kadar... Biliyordu yani, alfa olacağını biliyordu ancak genç çocuk öyle güzel yetiştirilmişti ki türüyle büyüklenmiyor, hava atmıyordu.
Babasının gözlerindeki gururu, sevinç parıltılarını görmüştü o gün; doğuşunun ardından geçen on ikinci yılda varlığını somut olarak algıladığı kurduyla tanıştığı o gün, hayatının dönüm noktalarından biriydi kendisine göre. Çocukluğundan, hatta bebekliğinden beri içinde bir yerlerde olduğunu bildiği alfasıyla ilk göz göze gelişi, diğer benliğiyle ilk tanışması, feromonlarını ilk salgılayışı, çocuksu bir kurt hırlamasının genzinden ilk firar edişi, gözlerinin kan kırmızıya ilk dönüşü... O gece, on ikinci doğum gününde bir sürü ilki aynı anda yaşamıştı ve sonuç ortadaydı ki yeryüzünde bir masum küçük can daha kahkahalarla bitirmişti günü.
Ayakkabılarının altındaki yaprakları hışırdatarak geçtiği yerlerde iz bırakıyor, topladığı dalları kullanarak babasıyla birlikte yapacağı dekoratif el işlerinin hayaliyle gülümsüyordu kocaman.
Çevresini inceleyen gözleri bir başka ağacın dibinde orta uzunlukta, çok da kalın olmayan açık kahve renkli bir dal gördüğünde o tarafa yürüdü genç. Kucağındaki dalları tek eliyle sağlama aldı, eğilip dalı kavradı ve abartı bir hasarı olmadığından emin olduktan sonra diğerlerinin yanına koydu. Küçük elleri ancak kavrayabiliyordu kucağındakileri; bu yüzden, düşündü ki birkaç dal daha topladıktan sonra dönebilirdi.
Dönebilirdi, eğer duymaması gereken bir konuşmaya tanık olmasaydı.
Gözlerden ve işitilenlerden ırak bir yerde, ormanın neredeyse kuytusu denilebilecek yalnız bir köşesinde iki yetişkin kurt, biri alfa biri beta, korkutucu sinirli ifadelerini takınarak ve birbirlerine neredeyse bağırarak konuşuyor, daha doğrusu tartışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mon âme » taekook
Fanfic❝ Kızıl Gece'nin düşman ettiği iki sürünün varislerinin, birbirlerinden kilometrelerce ve yıllarca uzak kalmalarına rağmen, ruh eşleri olması kaderin bir cilvesi değildi de neydi? ❞ [omegaverse & mpreg] for, @alittleshisha @dizzy-dream 051121