20 ― ❝ Unuttun mu, bu işte birlikteyiz. ❞
"Taehyung! Niye dikiliyorsun orada öylece?" Seo Joon'un sorusuyla gözlerini kırpıştırarak kendine gelen Taehyung, bakışlarını elindeki zarftan çekip dostunun yüzüne yönlendirdiğinde meraklı, biraz da endişeli parıltılarda karşılaşmak kendisini hiç de iyi hissettirmedi, bilakis daha da yıkıldı olduğu yerde çünkü endişelenmeleri ve korkmaları gereken daha büyük bir sorun vardı; daha kanlı, daha acımasız bir sorun.
"Bir şey yok..." Geçiştirircesine söylediklerinden sonra Seo Joon'u ardında bırakarak çıkışa koştu ve zaten boşalmış olan salonda yalnızca arkadaşının kalmasına neden oldu. Seo Joon, Taehyung'un yine bir şeyler karıştırdığı düşüncesini zihninden geçirdiğinde onun kendisini konunun dışında bırakıyor oluşu kanına dokunsa da üstelemedi, bunu arkadaşına yansıtıp aralarında bir gerginlik yaratacak değildi elbette.
Taehyung, binanın dışına çıktığı gibi gözlerini delicesine bir hızla çevrede gezdirmeye başlayarak babasından bir emare aradı bahçede. Salondan çıkarken ortaya çıkardıkları gürültü ve boş zafer haykırışları yetmiyormuş gibi binanın dışında da toplanan ve kendi kendilerini fişekleyen, ki Taehyung bu dolduruşa gelmenin bir sonucu olmaması için çabalayacaktı, konsey üyelerinin arasında ya da ardında göremedi babasını.
Baş Alfanın bahçede görünmeyişi paniklemesine yol açtı zira bu kadar kısa sürede adamın ortadan kaybolacak kadar yürümüş olamayacağını biliyordu ki tam o vakit aklına gelen düşünceyle, elinde sıkı sıkıya tuttuğu zarfı daha da kavrayarak geri binanın içinde girdi ve merdivenlerden inmekte olan Seo Joon'a bakmadan geri çıkmaya başladı basamakları. Çalışma odasında olduğunu tahmin ettiği babasının yanına koşturdu ve adım seslerini duyan babasının kendisine dönmesiyle henüz odaya girmeden, kapıdayken adama yetişmiş oldu.
Kısa bir anlığına nefesini düzene sokmaya çalışıp bolca soluklandı, babası ise kendisine merakla bakarak kaşlarını kaldırmış bekliyordu. "Niye koşturdun Taehyung?"
Taehyung, nefesleri düzene girince ‒ki bunun sebebi asla koşmuş olması değildi zira bir ordu komutanı olarak yıllardır yaptıkları sert talimlere bile dayanıyordu vücudu; bunun sebebi, ancak ve ancak içinde bulunduğu panik ve deli gibi çarpan kalbiydi‒ cevapladı babasını, elinde tuttuğu zarfı kaldırıp havada sallayarak. "Konuşmamız gerek."
Oğlunun elinde gördüğü zarfla kaşlarını çatarak beyaz kağıda elini uzatan Kim Min Jae'ye karşı çıkmayan Taehyung, babasının zarfı almasına izin verdi ama pürüzlü kağıdın dokusu ellerinden kayarken mırıldandı. "İçinde ne olduğunu biliyorum." Gözlerini Baş Alfanın çalkantılı bakışlarıyla birleştirdi. "Okudum."
Min Jae'nin çene hatları keskinleşitken kaşları daha çok çatıldı, gözleri çevrede anlık bir tur attı ve dudaklarından yalnızca "Bunu burada konuşmayalım, içeri geç." kelimeleri firar etti ürpertici bir dinginlikle. Odasının kapısını açıp masasına yönelen babasının peşinden çalışma odasına giren Taehyung, kapıyı kapatırken tedirgin hissetmekten kendini alamadı. Kim Min Jae ise oğlunun gözlerindeki paniği görüyordu elbette ancak nedeni hakkında bir fikri yoktu, daha doğrusu, Taehyung'un gerçek düşüncelerini tahmin bile edemezdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mon âme » taekook
Fiksi Penggemar❝ Kızıl Gece'nin düşman ettiği iki sürünün varislerinin, birbirlerinden kilometrelerce ve yıllarca uzak kalmalarına rağmen, ruh eşleri olması kaderin bir cilvesi değildi de neydi? ❞ [omegaverse & mpreg] for, @alittleshisha @dizzy-dream 051121