1 Ocak | 00.23 Cuma.
•
Bakışlarında oluşan karanlık değişim, tıpkı bir yıldırım çarpması gibiydi. Sorduğum soru yıldırım etkisi yaratmış olmalıydı ki gözlerindeki pırıltılar, küllere dönüşmüştü.
Üzerinden yayılan lavanta kokusu hoşuma gitmeye başlıyor ve sanki imkan varmış gibi daha fazla yaklaşıyordum ona. Lavantaları bu kadar çok seven bir adamın, gözlerindeki pırıltıları kaybetmesini yakından görmüş olmam beni gerçekten yıkmıştı.Atilla, o soruyu sorduğum andan itibaren gözlerini gözlerimden hiç çekmemişti. Dalmıştı, gözlerinin önünde oynayan o filmi çok merak ediyordum fakat onu dürtmedim veya kendine gelmesi için herhangi bir şey yapmadım çünkü bunu kendisi yapmalıydı. O geçmişinden daha büyük, daha güçlüydü; o filmi alt edebilirdi.
Yüzünü en ince detayına kadar ezberlemeye çalıştığım o saniyelerde, birden geriye doğru tekleyip büyük bir nefretle yüzüme bakmaya başlamıştı. Ruh hali inanılmaz çabuk değişmiş ve mimikleri de buna ayak uydurmuştu. Kin dolu bakışları yüzümde dolanırken kurumuş dudaklarını aralayarak, "O benim dengim bile değilken, nasıl kardeşim olabilir?" Deyip sustu. Sesi sakin çıkıyordu fakat altta yatan öfkeyi hissedebiliyordum. Kırıp dökmek isteyen bu adam, sanki zincirlenmişti ve hareket edemiyordu.
"Artık gerçeği öğrenmek hakkım değil mi?"
"Ne yani; Oflaz benim kardeşim desem gerçek ortaya çıkmış mı olacak? Yalvarırım saçmalamayı kes artık Gazel."
Başımı büyük bir öfkeyle sağa sola sallayıp bıkkınlıkla nefes verdim. Bunu üstelemeyecektim, er ya da geç ortaya çıkacaktı zaten çünkü gerçek gecikmeyi sevmezdi.
Birkaç adım geriye doğru atıp az önce kalktığım koltuğa yeniden oturdum. Omzum ağrıyordu, kolumu kaldıracak gücüm bile yoktu ama zihnim o kadar kalabalıktı ki, düşüncelerim gitgide bütün benliğimi sömürüyordu. Başım eğik bir şekilde yere bakarken, Atilla bana doğru ilerleyip yere; dizlerimin önüne oturmuştu. Başımı kaldırıp baktım, bakışları sertti fakat o sert bakışların altında ince bir merak ve şefkat yatıyordu, bunu görebiliyordum."Hastaneye gitmek ister misin?"
Bir fısıltı gibi yükselen sesi kulaklarımda gittikçe buharlaşırken, anlamsız bir şekilde suratına bakmayı sürdürdüm. O sırada sağ elini yavaşça kaldırıp omzuma doğru götürmüştü. Benim için endişelenmiş gibiydi, büyük bir merakla omzuma bakıyor ve soğuk teni boynuma çarpıyordu. Kazağımın kenarını sıyıran parmakları sargılı olan bölgemde dolaşırken, sertçe yutkunmuştum. Atilla derin bir nefes alıp parmaklarını vurulduğum bölgeye doğru götürecekken, bir anda kendimi geriye doğru çekip sert bir ses tonuyla, "İstemiyorum." Deyip bakışlarımı başka yöne çevirdim.
"Özür dilerim. Ağrı kesici ister misin?"
"Dalga mı geçiyorsun? Öğrenmek istediğim her şeyi anlat ve bana böyle davranmayı kes."
"Nasıl davranıyorum Gazel?"
"Endişeleniyormuşsun gibi."
Alaylı bir ses tonuyla konuşup sustum. O çok karışık ve ne yaptığını bilmez biriydi, bu durum beni gerçekten rahatsız ediyordu.
"Bu insanlık görevi, anlaşılan hiç insan yerine konulmamışsın." Dediğinde öfkeyle suratına bakmıştım, o ise gözlerini devirip ayağı kalkmış ve başka hiçbir şey demeden ensesini kaşıyarak salondan çıkmıştı.
Arkasından büyük bir öfkeyle bakarken, istemsizce sol elimi yumruk yapmıştım. Beni delirtiyordu, kibirli bakışları ve alay dolu konuşmaları ondan nefret etmeme neden oluyordu.Hızla ayağı kalkıp az önce çıktığı kapıdan geçtim ve dolap sesinin geldiği yöne doğru ilerleyerek mutfağa girdim.
Kahve yapıyordu, geldiğimi görünce kahveleri karıştırmak için uyguladığı ilgiyi arttırdı ve hiç yokmuşum gibi davranmayı sürdürdü. Onu, gözlerimden fışkıran sinirli alevler eşliğinde izlerken daha fazla dayanamayıp, "Senin insanlığına ihtiyacım yok. Hem sen kimsin ki benimle böyle konuşabiliyorsun!" Diye bağırdım.
Farkına bile varmadan kaldırdığım işaret parmağımı ona doğru sallarken, önüme uzattığı kahve bardağını görmemiştim ve acı dolu bir inleyişle korkup kendime gelmiştim.
Bana uzattığı kahve koluna dökülmüştü ve oldukça canı yanıyor gibiydi. Yaptığım hata üzerine sertçe yutkunurken, alelacele kol düğmesine yönelip hemen açtım ve kolunu da tuttuğum gibi musluk tarafına doğru giderek soğuk su tuttum. Ardından tezgahın sonunda, kapının ise yanında bulunan buz dolabına koşmuş ve içinden çıkardığım küçük bir yumurtayı kırarak akını ayırıp, yanan bölgeye sürmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATAKULLİ / +18
Roman d'amour༄ Açık cinsellik ön plandadır, rahatsız olacaklar lütfen okumasın. • Kapak tasarımı : @japoncivciv