0.8

8.1K 178 80
                                    

17 Aralık |18.20 Perşembe.

Bilinmeyen numara ile konuşmayı keseli tamı tamına bir saat olmuştu. Beynim uyuşmuş gibiydi, ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Bir yanım Oflaz'dan, diğer yanım ise bilinmeyen numaradan yanaydı. Hiçbir şeyden emin olamıyordum.

Bilinmeyen numaranın yalan söyleyip söylemediğini sadece o pala sayesinde öğrenebilirdim ama Oflaz ile karşı karşıya gelecek kadar cesaretli değildim. Sadece bu öğrendiğim şeyleri unutup sıkı sıkı sarılmak istiyordum ona, bu söylenenlerin yalan olmasını diliyordum ama o namluyu boşuna görmüş olamazdım. Evren de, tıpkı bilinmeyen numara gibi mesajlar gönderiyordu bana.

Telefonumu açarak, kişiler bölümünden Oflaz'ın numarasına tıkladım ve telefonu kulağıma doğru götürdüm.
Uzun uzun çaldı, kapatıp yeniden aradım ve yine tam kapatacağım sırada o pürüzsüz sesi yankılanmaya başladı kulaklarımda.

"Efendim çiçeğim?"

"Neredesin?"

"Küçük bir işim vardı, hallettim ve eve dönüyorum. Bir şey mi oldu?"

"Hayır, sadece seni çok özledim. Buraya gelip beni alır mısın?"

"Güzelim iyi misin? Geliyorum on beş dakikaya."

"Tamam."

Telefonu kulağımdan indirip birkaç kez öksürdüm ve derin bir nefes aldım.
Tuhaf bir hüzün bütün benliğimi kasıp kavuruyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Böyle bir ikilemde olduğum için canım yanıyordu ve gerçekten de çok korkuyordum.

Başımı iki yana sallayarak ayağı kalktım ve gardırobumu araladım. Üzerimdeki kazağı tek hamlede çıkarırken, aynı zamanda beyaz kapşonlu sweatımı kaptığım gibi üzerime geçirmiştim. Siyah eşofmanımıda giyerek, bileklerimde biten beyaz spor botumu ve siyah montumuda alıp doğrudan aşağı indim. Saçlarımı at kuyruğu yapmıştım ve makyaj yapma gereğinde bulunmamıştım.

Aşağı indiğimde, babam ve amcam salonda televizyon izliyorlardı.
Babamın sol tarafı felçliydi ve yarım yamalak konuşabiliyordu. Amcam ise dayımın şirketine ortaktı ve bu sayede maddi durumumuz gayet  iyi sayılırdı. Onlara göz ucuyla baktım, görünmeden çıkmak istiyordum çünkü sabahtan beri odamda ne yaptığımı sorcak olurlarsa, verecek cevap bulamazdım.

Yengem ortalarda görünmüyordu, büyük ihtimalle Gonca ile yukarıda oyun oynuyorlardı. Derin bir nefes aldım ve parmak uçlarıma basa basa dış kapıya doğru ilerleyerek yavaşça açıp, çıktım.
Montumu ve botumu büyük bir acele ile giyerken, yüzüme yüzüme vuran sert ve keskin rüzgarlar içimi ürpertmişti.
Titemeye başladığım vakit sokağın başında görünen beyaz arabayla, dişlerimi birbirine bastırarak bahçeden dışarı çıktım.
Zamanlaması çok iyiydi, Oflaz bu yönden şahaneydi.

Araba önümde durduğunda, kapı kolunu açıp yavaşça içeri geçtim.
İçerisi sıcaktı, bu sene diğer senelere inaden kış daha sert geçiyordu ve ben bu mevsimden nefret ederdim.
"İyi misin?" diye mırıldanan Oflaz'a göz ucuyla bakıp, "İyiyim."dedim ve gülümsedim.
Oflaz bana yaklaşarak burnumun ucunu öptü ve yeniden önüne dönerek gaza bastı.

"Nereye gidelim?" diye sorduğunda, gözlerim hâlâ torpidodaydı ama belli etmemek adına hemen gözlerimi çevirip, "Nereyi istersen." dedim ve yolu izlemeye koyuldum.
Mahalleden çıktık, ilerledik. Çok ilerledik ve kar yağmaya başladı. Diğer gecelere inat, diğer gecelerden daha fazla...
Bir süre kar taneleri izledim, eşsizlerdi.
Oflaz'a karşı beslediğim sevgi kadar eşsizlerdi.
Yeniden torpidoya baktım, orada görmek istemediğim korkunç bir gerçek vardı. Ve o gerçek, kalbime batıyordu.

KATAKULLİ / +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin