2.2

3.5K 154 97
                                    

23 Aralık | 11.16 Çarşamba.

"Şimdiki adıyla; Beşparmak dağlarında, Endymion isminde bir çoban yaşarmış ve sahip olduğu tek şey, kavalıymış. Bu kaval onun için hem bir sırdaş hem de bir dosttan farksızmış. Keçiler ve koyunlar kekik kokulu Beşparmak dağlarında otlarken, Endymion'da kavalı ile birlikte sevinç ve özlemini söylemekle kalmaz; kara dorukların, yeşil çimenlerin, bulut bulut yapraklarıyla sağa sola serpilmiş ağaçların, cıvıl cıvıl akan suların da sesini duyururmuş.
Bu ıssız dağlarda Endymion'u ne gündüz, ne de gece vakti taze çayırlara sere serpe uzanırken kimsecikler görmezmiş. Yalnız ay ışığı görürmüş onun erkek güzeli bedenini.
Tanrıların tanrısı Zeus'un biricik kızı, Ay tanrıçası Selene baka baka gönül vermişti çoban Endymion'a. Her gece üzerine eğilir, gümüş renkli ışıklarıyla çobanı sarıp sarmalarmış.
Tanırlar kendileri gibi ölümsüz bir varlığın, böyle ölümlü bir varlığı sevmesine içerlemiş ve bu sevginin çobana ölümsüzlük vereceğinden korkmuşlardı. Zeus'un yanına gidip kızının bir ölümlüye aşık olduğunu, görevini aksattığını söylemiş ve çobanın hayatını istemişler.
Tam bu sırada Selene, gökyüzünden sevgilisini izlemekteymiş. Endymion çıkarmış kavalını ve çalmaya başlamış, o çaldıkça Selene adeta mest olmuş ardından yeniden bütün ışıklarıyla sarmaya başlamış çobanı ve aynı vücutta tek beden olmuşlar.

Güneş doğduğunda ise Selene gitmek zorunda kalmış ama kopamıyormuş bir türlü onun bedeninden. Ayrılık mecburen olsa bile, nasılsa gece olduğunda yeniden kavuşacağını düşünüp ayrılmış ondan.
Zeus ise bütün gece kızını ve çobanı izlemiş, aslında oraya çobanın hayatını almak için gitmiş ama kızının çobanı ne kadar çok sevdiğini görünce kıyamamış ve Endymion'u ufacık bir hale getirip onu Beşparmak dağlarındaki bir ağacın kovuğuna gizlemiş. Canını alamayacağı için de, onu sonsuz bir uykuya yatırmış.
Selene ise, o günden sonra dolunay halinde yeryüzünü aydınlatıp; biricik sevgilisi çoban Endymion'u arayıp durmuş. "

Erkeksi, sert ve bana oldukça yabancı olan bir sesten dinlediğim bu aceleye verilmiş hikaye yumuşak bir biçimde yutkunmama neden olmuştu.
Boynumdan aşağısını hissedemiyor, kirpiklerim adeta birbirlerine kenetlenmişçesine bir türlü açılmıyordu.
Kendimi, kendime getirmeye çalışmakta oldukça zorlanıyordum. Parmağımı bile oynatmaya mecalim yoktu, nefes almak için bile olağan dışı bir güçlük çekiyordum.
Kalbimin müthiş derecede yorgun attığına şahit olmuş ve benliğimin yaşadığı bu ilginç çileyi bir türlü anlamlandıramamıştım.

"Hikayede geçen Selene, aslında sensin Gazel. Sen de, sonunu düşünmeden yanlış bir aşka yelken açtın ve bunun bedelini ağır ödüyorsun. Sen, en az Ay tanrıçası kadar güzel olan sen, onu gümüş renkli ışıklarınla aydınlatıp duruyordun, fakat senin ışığın onu bu karanlıktan kurtaramayacak kadar azdı ve bunu bir türlü kabul edemiyordun..."

Bir süre sessizliğe gömüldü, cümleleri büyük bir özenle seçip tane tane konuşuyordu.
Sesi, kanımın damarlarımda dolaştığı gibi her zerreme yayılıyor ve beni tesiri altına alıp duruyordu. Neyden bahsettiğini henüz anlamamış olsam bile onu dinlemek hoşuma gitmişti, sesinde farklı bir ahenk vardı ve bu tını beni mayhoş ediyordu.
Sadece duyabiliyor olmam, gözlerimi açmaya dahi mecalsiz kalmam bana büyük bir üzüntü ve aynı oranda büyük bir merak armağan ederken, yeniden yutkunmuştum.

"Oflaz, tanrılar tarafından vicdanı ufaltılmış ve bir ağacın kovuğuna hapsedilmiş olan tehlikeli bir adamdı.
Selene biricik sevdiğini nasıl ki ölümlü olduğu için kaybetmiş, sen de biricik sevdiğini sırf vicdanı olmadığı için kaybettin fakat seni katiyen suçlamıyorum. Elli altı gün boyunca, gümüş renkli ışığınla onu sarıp sarmaladın, kaybettiği vicdanını arayıp durdun fakat eline ağır bir kurşun yarasından başka hiçbir şey geçmedi.
Bu yüzden, vicdanı ufaltılıp bir kovuğun içine hapsedilmiş herkesten uzak durman gerekecek artık. Tıpkı Selene'nin, bütün ölümlülerden uzak durup her gece biricik sevgilisi Endymion'u aradığı gibi... "

KATAKULLİ / +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin