Medyada Hayal ve Müge'nin EviKoreye geldikleri ilk bir haftayı otelde geçirip internetten buldukları evleri gezdiler. Bir haftanın sonunda istedikleri evi bulabilmişlerdi. Öncelikle ev hanok tarzındaydı. Genişti ve bir bahçeleri de vardı. Bahçede sedir koyabilecekleri bir girinti bile vardı. Park Gae In'in Sanggojaesine (Personal Taste) çok benziyordu. Aynısı olabilir mi diye Hayal aşağıya inen gizli kapıyı aradı ama bulamadı.
Dizide Min Ho'nun odasının olduğu yer Hayal'in, Gae In'in odasının olduğu yer Müge'nin odası olmuştu. Evi tuttukları gün mobilya alışverişine çıkmışlardı. Buz mavisi ve su yeşili tonlarında seçmişlerdi eşyalarını. Kitaplık, yatak, çalışma masası, gardırob, boy aynası gibi odaları için gerekli eşyaları, bahçedeki alan için sedir ve sehpayı, salon için oturma grubu ve sehpayı, tüm odaların perdelerini, gerekli beyaz eşyayı olmazsa olmazları playstation'ı ve bir kaç mumluk ve güzel kokulu mumları seçtiler. Ertesi gün adamlar getirip yerleştireceklerdi. O gün oradan sadece iki şilte ve yastık alıp evlerine götürdüler. Geceyi orada geçireceklerdi. Oteldeki eşyalarını da alıp evlerindeki ilk yemek olarak karidesli ramen yediler. Bir iki kadeh bir şey içtiler ve ilk gecelerinde aynı odada yanyana uyudular.
Ertesi gün eşyalar geldi ve yerleştirdiler. Ev şahane olmuştu! Adamlar gittikten sonra hayran hayran evlerini izlediler bir süre. Sonra da odalarına yerleşmeye gittiler. Gün içinde bardak, tabak, chopstick, çatal, kaşık, tencere, tava gibi mutfak gereçlerini de aldılar ve odaları bittikten sonra mutfağı yerleştirmeye geçtiler.
Ankarada da birlikte yaşadıkları için iş bölümüne eski düzen devam ettiler. Yemekleri Müge yapacak, bulaşıkları Hayal yıkayacaktı. Herkes kendi odasından sorumlu olacak ortak alanlar birlikte toplanacaktı. Sözlü olarak ifade edilmesine gerek duymadılar. Bildikleri deneyimledikleri şeylerdi.
Okulun açılmasına hala bir ay vardı. Hem canları sıkılmasın hem de çevre edinebilsinler diye işe girmeye karar verdiler. Koreceleri yeterli olmadığı için biraz zorlandılar ama turistleri çok çeken bir barda İngilizceleri sayesinde ikisi de iş buldu. Türkiyede bile iş bulmaları daha zordu gerçi. Hiç bilmedikleri bir yerde bir haftada iş bulabilmek rüya gibiydi. Bu işin tek kötü yanı bazen geceleri sabaha kadar kalmanın gerekmesiydi. Sorun olacağını sanmıyorlardı ve okul dönemi de bu işe devam edebilirlerdi. Okul saatinde barda iş olmazdı ki.
İkisi de hallerinden memnunlardı. Sabahları uyuyor, öğleden sonra akşama doğru bara gidiyorlardı. Barda durup müşterilerle ilgileniyorlardı. Çevre edinmeye de başlamışlardı. Koreceleri de hızlı bir gelişme göstermişti.
Bir gün yemekten sonra Müge "İşim var biraz dışarıda. Sen evdesin değil mi?" diye sordu. Hayal de "Evet evdeyim bugün dışarıya çıkmayı düşünmüyorum. Senin ne işin var dışarıda?" diye cevap verdi. Müge "Geldiğimde anlarsın" deyip hazırlanmaya gitti. Hayal de masayı toplayıp bulaşıkları yıkamaya başladı. Bulaşıkları bitirdiğinde Müge de ayakkabılarını giyiyordu. Hayale "Hoşçakal" deyip heyecanla çıktı.
Hayal de o gittikten sonra biraz televizyon izleyip duşa girmeye karar verdi. Duşta biraz oyalandı. Sonra havlusuna sarılıp odasına üstünü giyinmeye gitti. Saçlarını kuruturken bir ses duydu ve makineyi kapatıp dinledi. Müge gelmiş "Hayal!" diye bağırıyordu. Bir şey olduğundan korkup odasının kapısını telaşla açtı. Mügeyi karşısında gülümserken bulunca rahatladığını hissetti. Müge hemen Hayalin arkasına geçip gözlerini kapattı. Hayal "Noluyo la hayırdır?" diye sorsa da Müge cevap vermiyor onu bahçeye doğru götürüyordu. Kapıya yaklaştıklarını tahmin ettiği bir yerde Müge durdu ve "Hazır mısın?" diye sordu. Neye olduğunu bilmeden "Hazırım aç artık" diye cevapladı Hayal. Müge "TADAAAA!" diye gözünü açtığında Hayal gözlerini bir kaç kez kırpıştırıp Mügenin sürprizine baktı. Kırmızı kurdelalı bisikletleri gördüğünde mutlukuktan ağlayacaktı neredeyse. Dönüp Mügeye sarıldı ve teşekkür etti. İkisi de bisikletlerine binip gezmeye çıktılar.
Daha önce bisiklet alalım diye aralarında konuşmuşlardı. Yolları öğreninceye kadar araba almayı düşünmüyorlardı ve bisiklete binmeyi ikisi de çok seviyodu. Sadece Hayal ani bir durumda arka fren yerine ön frene basıyor ve kendisini çoğunlukla yerde buluyordu.
Müge bir gün Hayale takma isim kullanmayı önerdi. "Müge Özcan yerine Han Ha Neul kullanmak istiyorum. Sen de öyle bir şey yap. Adının ilk hecesi "ha" ile başlasın. Soyisim olarak da Han koy. Böylelikle öz kardeş gibi oluruz." deyince Hayal "Hayal zaten 'ha' ile başlıyor değiştirmeme gerek yok. Han Ha Yal! Kulağa çok güzel geliyor." cevabını vermişti. Gülüştükten sonra televizyon seyretmeye devam ettiler.
Barda gene yoğun bir gün geçirmişti Hayal. Çıkmadan bir saat kadar önce Müge de gelmişti. Müge bugün sabahlayacak olan ekipteydi. Hayal çıkarken herkese 'kolay gelsin' deyip Mügeye 'sabah görüşürüz' diye sarıldı ve çıktı. Bisikletine binip eve doğru gitmeye başladı. Saat gece 02.30 olduğu için pek araba yoktu. Hayal de bir anlığına Efeyi düşünmeye dalmıştı ki solundan gelen arabanın farları dikkatini dağıttı. Çok yakındı araba. Hayal gene karıştırıp ön frene bastı ve bisiklet Hayali fırlattı. Düşmeden önce Hayal ellerini ensesinde birleştirerek kafasını korumuştu ama sol omzunun sert bir şekilde yola çarpış biraz da sürüklenmişti. Omzundaki yanma hissiyle bir küfür savurdu.
Bu sırada arabanın soförü de yanına gelmişti. Hayalin doğrulmasına yardım ederken "Hanımefendi iyi misiniz?" diye telaşlı bir sesle soruyordu. Hayal yanındaki adamdan aldığı destekle oturup kendisini önce bu hale sokup şimdi yardım eden kişiyi görmek için kafasını kaldırdı. Gördüğü yüz karşısında şaşırıp "Öldüm de cennete mi geldim lan ben?" diye söylendi. Neyse ki Türkçe söylemişti bunu. Böylece karşısındaki afet ne dediğini anlamamıştı. Adam hala Hayale "iyi misiniz? Hastaneye gitmeliyiz. Özür dilerim." deyip duruyordu. Hayal ölmediğini anlayınca cevap verdi. "Lee Min Ho-sshi telaşa gerek yok. Sadece omzum..." derken ağzından bir inilti çıktı. Sonra toparlayıp "Omzum yaralandı ama önemli bir şey yok gerçekten" dedi. Sonra omzunu hareket ettirerek kendi fiziksel muayenesini yaptı. Kırık ya da çıkık yoktu. Sadece sürtünmenin etkisiyle derisi yüzülmüştü. Yanıyordu ve biraz da kanamıştı.
Lee Min Ho ikna olmayınca Hayal ona fizyoterapist olduğunu yani kırık ya da çıkığı çok rahat anlayabileceğini söyledi. Sonra bisikletinin olması gereken yere baktığında bisikletini Min Ho'nun ezdiğini gördü. Buna daha çok üzülmüştü. Bunu farkeden Lee Min Ho tekrar özür dileyip ona evine bırakmayı teklif etti. Hayal bunu kabul edip ayağa kalktı. Kalçasını da çarpmıştı galiba yürürken orası da ağrıyordu. Yürümekte zorlandığını Min Ho farketmiş olacak ki Hayale belinden sarılıp arabaya binmesine yardım etti. Kapısını da kapatım şoför koltuğuna geçti.
Hayalin tarifiyle eve doğru giderlerken Hayal durumun ehemmiyetini yeni yeni farketmiş olacak ki üstüne başına baktı. Sonuçta yanındaki hayallerindeki adamdı. Beyaz kolsuz bir t-shirt ve kısa kot tulumunu giyindiğini görüp rahat bir nefes aldı. Hiç yoktan iyiydi. İşe giderken rahat bir şeyler giyinmeyi tercih ediyordu. Ayağında da ya spor ayakkabısı ya da babeti oluyordu. O kadar saat topukluyla hizmet etmek gerçekten işkence gibiydi çünkü.
Eve vardıklarında Min Ho da arabadan inip Hayali içeriye götürdü. Evi gördüğünde çok şaşırdı. Sanggojae'nin kopyası gibiydi. Tesadüf olup olmadığını merak etti. Ama kızın kendisini görür görmez adıyla hitap etmesine bakılırsa tanınıyordu ve bu ev fanlarından birinin olabileceğini gösteriyordu.
Hayali sedirlere oturtup ilk yardım çantasının yerini sordu. Hayal gösterdikten sonra Min Ho çantayı getirdi ve yatasına pansuman yapmaya başladı. Hayal titizlikle işini yapan Min Hoya hayranlıkla bakarken Min Ho oksijen suyunu döktü ve Hayalin ağzından bir inilti çıktı. Min Ho hemen üflemeye başladı. Hayal gözlerini Min Honun dudaklarından ayıramıyordu. Kafasını sallayıp kendisine kızdı. Sonra aklına bir fikir geldi. İşe yaramasını umuyordu.
Biraz inleyip sağ elini başına götürdü. Pansumanı bitirip yarayı bantlamış olan Min Ho birden Hayale bakıp neyi olduğunu sordu. Hayal, "Başımı korumaya çalışmıştım ama sanırım başarılı olamamışım. Ağır bir darbe ağrısı var. Yirmi dört saat uyumasam iyi olacak. Off nasıl dayanacağımı bilmiyorum. İş yerinde çok yorulmuştum." diye biraz kendi kendisine söylenerek biraz da Min Hoya duygu sömürüsü yapmaya çalışarak konuşmaya devam etti. "Arkadaşım da bugün sabahlayacak onu da arayamam ki. Ne yapcam şimdi?" Hayal bu şekilde söylenirken Min Ho parmağını Hayalin dudaklarının üstüne koydu ve "Arkadaşınız gelinceye kadar sizinle ben kalacağım. Uyumamanız için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Lütfen bunu özür olarak kabul edin." diye teklifte bulundu.
Hayal beklediği tepkiyi aldığı için mutluydu ama "Gerek yok siz de benim için uyanık kalmayın lütfen" diye cevap verdi. Min Ho sorun olmadığını ve kendisiyle kalmak istediğini tekrarlayınca Hayal de "Peki o zaman teşekkür ederim. Ben Hayal." deyip gülümsedi. Min Ho da gülümseyip "Ben de Lee Min Ho. Güzel bir tanışma şekli olmasa da tanıştığımıza memnun oldum" dedi.
Hayal, Min Hoyu rahatsız etmemeye çalışarak onu inceliyordu. Televizyondakinden çok daha iyi görünüyordu ve iyi bir kalbi olduğu da çok belliydi. Derin bir iç çekti. Min Ho daha fazla dayanamayıp "Bu ev..." diye lafa girmişti ki Hayal "Sanggojae'nin aynısı değil mi?" diye tamamladı. Lee Min Ho gülümseyip 'evet' anlamında kafasını salladı. "O zaman beni tanıyorsunuz?" diye sordu Hayale. Hayal düşünmeden cevap verdi, "Evet. Doğum tarihinizi, en sevdiğiniz yemeği, en yakın arkadaşlarınızı ve yer aldığınız bütün projeleri biliyorum. Hepsini izledim, tüm röportajlarınızı okudum.".
"O zaman bir Minozsünüz?"
"Sanırım öyleyim. Ama hayranınızdan ziyade sizin arkadaşınız olmayı isterim." Hayal bunu söyleyip gülümsedi. Min Ho da "Neden olmasın?" diye gülümseyip cevap verdi ve devam etti "Koreli değilsiniz değil mi? Nerelisiniz? Buraya ne için geldiniz? Çalıştığınızı söylediniz nerede çalılıyorsunuz?" Bu soruları arka arkaya sorduğu için tekrar gülümsedi ve "Arkadaşlar birbirlerini tanımalılar değil mi? Siz beni tanıyorsunuz ben de sizi tanımak istiyorum" diye sözlerini tamamladı. Hayal de "Tabi ki. Ben Türkiyeden geliyorum. Arkadaşımla birlikte Yonsei Üniversitesine yüksek lisans için kayıt yaptırdık. Geleli birkaç hafta oldu. Lucy Barda çalışıyoruz. Arkadaşım da hala orada bugün sabaha karşı gelecek. Yalnız arkadaşlar birbirleriyle konuşurken siz diye hitap etmezler. Sizin için de sakıncası yoksa?" diye cevapladı tüm sorularını. Min Ho da "Tabi ki" deyip tekrar gülümsedi.
Biraz daha muhabbet ettikten sonra Hayal içecek bir şeyler almak için mutfağa gittiğinde Min Ho da ayağa kalkıp evde göz gezdirmeye başlamıştı. Salonda oyun kollarını görünce biraz şaşırdı ve yüzü düştü. 'Arkadaşım' diye bahsettiği sanırım erkek arkadaşıydı. Buna üzüldüğüne inanamıyordu.
Tamam Hayal çok tatlı bir kızdı. Konuşurken bile ortaya çıkan gamzelerinden gözlerini alamıyordu. İnsanın kendi silahıyla vurulması böyle bir şeydi demekki... Sürekli gülümsüyordu ve o gamzeleri daha da belirginleşiyordu. Min Ho bunu görünce kendisini tutamıyor o da gülümsüyordu. Hayal'in gözlerindeki sıcaklık, saçlarının omzuna düşüşü, cana yakınlığı Min Ho'yu kendisine bir mıknatıs gibi çekiyordu. Güçlü bir kadındı. Çoğu kadın böyle bir kazadan sonra yaygara çıkartır muhakkak hastaneye gitmek isterdi. Ama o hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı. Sadece başına darbe aldığı için uyuyamayacağını söyleyip sızlanmıştı ama Min Ho bunu kendisini yanında tutmak için yaptığından şüphelenmişti. Gene de onunla kalmayı kendisi de istediğinden bozuntuya vermemişti.
Onunla sohbet etmek de çok kolaydı. Kendisi gibi davranıyordu ve Min Ho'nun da kendisini sıradan bir insan gibi hissetmesini sağlıyordu. Min Ho her ne kadar kendisine itiraf edemese de bu kazadan dolayı mutlu olmuştu.
Min Ho oyun kollarına bakarak bunları düşündükten sonra tekrar sedirlere gidip oturdu. Hayal elinde bir tepside iki küçük fincan ve iki su bardağı suyla geldiğinde Min Ho şaşırdı. Hayal, "Soğuk kahve sevdiğini biliyorum ama bu bizim Türk Kahvemiz. Buna bayılacaksın." deyip kahvesini tuttu. Min Ho tadına baktı ve "Çok güzelmiş ellerine sağlık. Kahve alışkanlığımı bile değiştirebilir." dedi. Hayal de "Canın ne zaman isterse bana kahve içmeye gelebilirsin" deyip gülümsedi. Min Ho şimdi tam sırası deyip söze başladı.
"Erkek arkadaşın buna bozulabilir."
"Erkek arkadaşım mı?"
"Evet, oyun kollarını gördüm. Çok seviyor olmalı her erkek gibi"
"Bir saniye bir saniye. Öncelikle bir erkek arkadaşım yok. Ve oyunları arkadaşımla ben oynuyorum. Yani biz seviyoruz. Ayrıca erkeklerden daha iyi oynuyoruz. Bu oyunları sadece erkekler için değil biliyorsun."
Min Ho aldığı cevap karşısında hem şaşırmış hem mutlu olmuştu. Şaşırmıştı çünkü Hayal kız arkadaşıyla birlikte playstation oynuyordu. Oyun kutularını da görmüştü üstelik. Football, basketball oyunlarıydı. Mutlu olmuştu çünkü Hayalin bir erkek arkadaşı yoktu. Her geçen saniye Hayale daha çok hayran oluyordu. Hayalin "İstersen oynayabiliriz. Hem senin oyun becerilerini test etmiş oluruz" sözleriyle düşüncelerinden sıyrıldı. Muhtemelen oyunlara ne kadar düşkün olduğunu ve ne kadar iyi oynadığını biliyordu ama gene de meydan okuyordu. Min Ho bunu kaçıramazdı kesinlikle."Tamam oynayalım. Yenilince ağlamak yok ama" deyip gülümsedi. Hayal "Tabi tabi" deyip kahvesini bitirdi ve oyunu açmaya gitti. Min Ho da son yudumunu alıp Hayalin yanına geçti.
Oyun açıldı. İkisi de takımlarını seçtiler. Hayal televizyonun yanındaki tokaya uzanıp saçını topladı ve kolu eline aldı. Oyunu Min Ho başlatacaktı. Topu biraz sürmüştü ki Hayal çalımlayıp topu çaldı. Min Ho şaşkınlıkla dönüp Hayale baktı ama o konsantre şekilde oynamaya devam ediyordu. Min Ho tekrar oyuna döndü. Halayin ayağından topu tam alacağı esnada Hayal ara pasla topu kaptırmaktan kurtuldu ve ilerlemeye devam etti. Kalenin karşısına geldiğinde şut çekti. Öyle bir noktaya atmıştı ki Min Ho kurtaramadı.
Oyunun ilk golünü Hayal atmıştı. Dönüp Min Hoya gülümsedi. Min Ho şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyordu. Hafife almaması gerektiğini anlayıp o da konsantre oldu. Oyun çekişmeli bir şekilde devam etti. Min Ho da Hayal de tüm becerilerini gösteriyorlardı. Son düdük çaldığında Hayal zafer dansına başladı. 3-2 yenmişti Min Hoyu. Min Ho hala inanamıyordu. Ama şu anda Hayal o kadar sevimli görünüyordu ki kendisini tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladı.
Müge eve geldiğinde kapının önündeki arabaya anlam veremedi. Kapıyı açıp bahçeye girdiğinde Hayalin güldüğünü duydu. Bir de erkek sesi duyuyordu. Ses salondan geliyordu. 'Televizyon izliyor heralde' diye düşünerek salona yöneldiğinde yanında bir erkekle PES oynayan Hayali gördü. Gözlerini ovcalayıp tekrar baktı. Yanlış görmüyordu. "Abi?" dediğinde Hayal dönüp Mügeye "Hoşgeldin abi" dedi ve oyuna devam etti. Müge olayı anlamaya çalışıyordu. Bu saatte evlerinde olan adamı görmek için Hayalin yanına gitti. Min Hoyu görünce şaşkınlığı iki katına çıktı. Hayali dürtüp Türkçe olarak "Hayırdır la ne iş?" diye sordu. Hayal Mügeye "Kaza yaptım Min Ho bisikletimi ezdi beni eve bıraktı." diye durumu özetlerken Min Ho Hayalin dikkatinin dağıldığını farkedip atağa geçti ve gol attı. Ve hakem düdüğü çaldı. Bu sefer Min Ho yenmişti.
Oyunu kapattılar ve Müge ile Min Ho resmi olarak tanıştılar. Hayal ayrıntılı anlatacağını söyledi ve Müge de normal haline döndü. Kısa bir muhabbetten sonra Min Ho müsade istedi ve Hayali Mügeye emanet edip kalktı.
Kapıyı kapattıklarında Müge sorgulayıcı ifadeyle Hayale bakıyordu. Hayal dün gecenin özetini yaptı. "Abi eve gelirken bi ara Efe geldi aklıma. Ne yapıyor acaba falan diye düşünürken arabanın farlarıyla kendime geldim ve ilk defa salaklığım işe yaradı. Ön freni sıkmasaydım bisikletle birlikte ezilmiş olabilirdim. Neyse işte beni eve getirdi. Başımı çarptım diye uyutmamak için sen gelene kadar bekledi. Bu kadar yani. Şimdi çok uykum var gidip uyucam sen de uyu hadi yorulmuşsundur. Hadi öperim" Hayal odasına giderken Müge "Olum yirmidört saat doldu mu ne uyuması?" diyerek durdurdu. Hayal "Çarpmadım ki kafamı Min Ho kalsın diye dedim" deyip gülerek Mügeyi öptü ve odasına gitti. Mügenin soracak çok şeyi vardı ama uyandıktan sonraya bıraktı. Çünkü o da gerçekten yorgundu. Üstünü değiştirip kendisini uykunu kollarına bıraktı.
___
Min Ho ise eve gidinceye kadar Hayali düşünmeye devam etti. Hep hayalini kurduğu 'ilk görüşte aşk'ı sanırım bulmuştu. Hayali daha yakından tanımak istiyordu. Eve girdiğinde menejerini aradı ve ona iki tane bisiklet almasını söyledi. Chan Hyuk (menejeri) nedenini sorduğunda ise "sonra anlatırım. Biri benim için olacak diğeri beyaz, sepetli sevimli bir şey olsun. Gün içinde getir muhakkak" deyip kapatmıştı. Duşa girdikten sonra o da kendisini yatağa attı ve Hayali düşünerek uykuya daldı.
___
Hayal ve Müge uyandıklarında saat üçe geliyordu. Sırayla duş alıp yemek yediler. Bu gece sabahladığı için Müge bugün izinliydi. Hayal de omzu nedeniyle izin almıştı. Bugün boşlardı ve akşam yemeği için dışarıya çıkmaya karar verdiler. Müge yemekten sonra ayrıntılı sorguya geçmişti. Neler konuşmuşlardı? Neler yapmışlardı? Hayal ne hissetmişti? Hepsini öğrenmeliydi.
"Kahve içtik oyun oynadık sohbet ettik. O bana pansuman yaptı :) Onu iyi tanıdığımı belirttim ve o da beni tanımak için genel soruları sordu. Arkadaş olalım dedik..."
"Arkadaş mı?"
"Abi bi dur. İlk günden sevgili olalım mı denir? Şimdilik arkadaşlıktan ilerlicem."
"Numarasını aldın mı?"
"Anaaaa! Unuttum ya la!"
"Aferin yani. Bir daha ne zaman görüşeceksiniz bakalım ya da nasıl?"
"Bilmiyorum. Off salak kafam! Artık gelmesini bekleyeceğim napıyım. Kahve içmeye gelir heralde. Biliyor musun dün erkek arkadaşım olup olmadığını sordu?"
"Sen ne dedin?"
"Ne diyeceğim abi yok dedim. Var mı da?"
"Ee tepkisi ne oldu?"
"Bilmem ki. Mutlu gibiydi sanki"
"Woowww! Sana bakışları nasıldı? Sen neler hissettin? Hadi anlat çatlayacağım vallahi!"
"Çok sıcak bakıyordu abi. Tavırları da çok samimiydi. Öyle okuyarak izleyerek olmuyormuş. Ben iyice abayı yaktım valla!"
"Geçmiş olsun kardeşim. Ve hayırlı da olsun :) Okul başlamadan tanıştın Min Ho'yla. Darısı başıma :)"
Hayal kıkırdamaya başladı. İçinde çok güzel hisler vardı. İkisi de hazırlanmak için odalarına gittiler. Hayal straplez üstü minik kırmızı çiçek desenleri olan kırık beyaz mini elbisesini giydi. Elbisesiyle aynı renk ayakkabısını giyindi. Onun takım çantasını da aldı. Saçlarına hafif dalga verdi. Soft bir makyaj yaptı. Takılarını taktı. Omzundaki yaratı hatırlayınca üzerine kırık beyaz hırkasını geçirdi. Çok sevimli olmuştu. Müge de salaş açık pembe bluzuyla açık renkli kot şortunu giymişti. Açık pembe topuklusunu ve aynı renk çantasını da almıştı. Saçlarını sıkı at kuyruğu yapmıştı ve doğal makyajla görüntüsünü tamamlamıştı.
Hayalin bisikleti olmadığı için yakın bir yere yürüyerek gideceklerdi. Yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra güzel bir mekan buldular ve siparişlerini verdiler. Güzel vakit geçiriyorlardı ama Hayalin aklı Min Hoya kayıyordu. Sürekli onu ve gülüşünü düşünüyordu. Müge sözlerini tekrarlamak zorunda kalıyordu çoğunlukla.
Yemeklerini yeyip yolu biraz daha uzatarak eve doğru yola çıktılar. Sokağın başına geldiklerinde evlerinin önündeki siyah araba dikkatlerini çekti. Hayal kazanın şokuyla tam bakamamıştı ama Müge sabah eve geldiğinde incelemişti bu arabayı. Müge "Abi Min Ho gelmiş" dedi. Bu sırada arabaya doğru yürümeye başlamışlardı. Hayallerin geldiğini gören Min Ho arabadan indi ve onlara selam verdi. Hayal şaşkındı. Sabah onu yolcu ederken bu kadar çabuk görüşeceklerini hiç tahmin etmemişti. Min Ho geliş sebebini açıklamaya başladı.
"Ben dünkü kazayı telafi etmek amacıyla sana bir şey aldım Hayal. Biliyorum eskisinin yerini tutmaz o sana Mügenin hediyesiydi ama lütfen kabul et" deyip arabanın bagajından bisikleti çıkardı. Hayal çok mutlu olmuştu. Ona sarılmak istiyordu ama yapamazdı. Sadece kekeleyerek teşekkür edebilmişti. Min Ho devam etti. "Eve gelip zile bastım ama evde yoktunuz. Numaranı da almayı unutmuşum. O yüzden bekledim." Hayal Min Hoyu içeriye davet etti.
"Ben de uyumamak için dışarıya çıkalım dedim Ha Neul'a. Dışarıda yedik bugün" Hayal saçmalamaya başladığını farkedince sustu. Neden hesap veriyordu anlayamıyordu. Müge ortamı toparlamak için "Ne alırdınız Min Ho-sshi? Bir şeyler içersiniz değil mi?" diye sordu. Min Ho içmek istiyordu. Hayalin yanında sarhoş olup kendisini bırakmak istiyordu. Bunun için "Soju var mı?" diye sordu. Oradaki herkes Min Honun iyi bir içici olmadığını biliyordu. Ama misafirin isteği başüstüneydi. Müge "Tabi var getireyim" deyip mutfağa gitti. Hayal de Min Ho da ayaktaydı. Hayal sediri gösterip "Oturalım mı?" diye sordu.
Oturduklarında Min Ho Hayale bakıp "Çok güzel görünüyorsun." dedi. Hayal utanmıştı yanakları kızararak "Tekrar teşekkür ederim" demişti. O sırada Müge soju ve bardakları getirmişti. Üç bardağı da doldurup dağıttı. Hayal de sarhoş olmak istediğini farkedip büyük bir yudum aldı bardağından. Min Ho da gaza gelmiş o da aynı büyüklükte bir yudum almıştı. Müge ortamı tartıp yavaş içmeye karar verdi. Birinin ayık olması gerekiyordu.
Sohbet muhabbet derken üçüncü bardaklarına geçmişlerdi. Kahkahalar havada uçuşuyordu. Min Ho bu iki genç kadının arkadaşlığından da çok hoşlanmıştı. Müge de Min Ho ile PES oynamak istiyordu. Ama bugün olmayacaktı galiba. Başka sefere diye düşünerek içmeye devam etti. Bu arada Hayal ile Min Ho da çok yakınlaşmışlardı. Gözden kaçacak gibi değildi. Birbirlerine dokunup duruyorlardı. Müge bu işin sonunu görebiliyordu. Hayal için o kadar mutluydu ki. Sonunda Efeden kurtulmuştu.
Saat gece üçe geliyordu. Min Ho "Yirmi dört saat doldu. Artık uyumalısın Hayal. Ben de gideyim artık" dedi. Hayal "Alkollüsün araba kullanamazsın ki." deyince Min ho telefonu sallayıp "Chan Hyuk'a mesaj attım. Beni almaya gelecek." cevabını verdi. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarlarken Min Ho'nun telefonu çaldı. "Zamanlama harika! Açmasam mı ki?" diye sordu Hayale. Hayal "Saçmalama aç hadi" deyip gülümsedi. Min Ho telefonu açtı. "Geldin mi Chan Hyuk? Tamam ben de çıkıyorum şimdi." deyip kapattı. Sonra Hayalin telefonunu alıp kendi numarasını yazdı ve aradı. Numara çıkınca kapatıp telefonu Hayale verdi. "Kaydet." deyip göz kırptı. Ardından kalkıp kapıya doğru yürüdü. Hayal ve Müge de arkasından gitti. Min Ho ile vedalaşıp kapayı kapattılar.
Hayal sırtını kapıya yaslayıp "Çok mutluyum lağğnn!" diye bağırdı. Müge "Hadi abi yatalım artık" dediğinde Hayal Mügeye sarıldı. "Abi iyiki geldik buraya" dedi. Müge Hayalin bu haline gülüp ondan ayrıldı ve koluna girip onu odasına götürdü. Hayal elbisesinden kurtulup pijamasını bile giyinmeden yatağa girdi. Şimdiye kadarki en huzurlu uykusuna gözlerini yummuştu.
~9. Bölüm Sonu~Yeni hikayem Tırtıldan Kelebeğe'yi de okuyup görüşlerinizi bildirirseniz çok mutlu olurum :)
Ayrıca soohyunoloji isimli kullanıcının Karanlığın Gölgesi isimli hikayesini okumanızı da şiddetle tavsiye ediyorum :) Desteklerinizi bekliyoruz :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☆ Hayallerin Ötesinde ☆
أدب الهواةBüyük umutlara hayallerini kovalayan iki genç kızın öyküsü