Ben onu kurtarıcım olur diye beklemiştim ama o... Evet haklıydı. Yaptığım hata kim bilir nelere mal olacaktı ya da olmuştu. Başta bana olan güveni kaybolmuştu. Benim de ona olan inancım...
"Ben.. şey.. Siz yokken de çok telefon geldi ve ne yapacağımı bilemedim..." derken sözümü kesti.
"Ne demek ne yapacağımı bilemedim! İpek'e sorsaydın. İş dediğin ciddiyet ister" dedi ama sesi her kelimede daha fazla yükseliyordu. Sesi yükseldikçe bende madden küçülüyordum sanki. Söyleyecek söz bulamıyordum. Zaten savunulacak bir tarafımda yoktu. "Bir daha programı kendi başına değiştirme, İpek'ten yardım al" hala burnundan soluyordu.
"Ama ben size programda değişiklik yaptığımı söy..." derken yine öfkeyle sözümü kesti.
"Yeter! Tek bir bahane dahi duymak istemiyorum" dedi çatık kaşlarıyla.
"Özür dilerim" diyerek odadan çıktım.
Kapıdan çıkınca, dolan gözlerime aldırmadan masama uğramadan yürümeye başladım. Böyle yapmamalıydım ama kendime engelde olamıyordum. Kimseyi görmek istemiyordum. Şirketin çıkışına ilerlerken, İpek'in seslendiğini duydum. Durup, yaşlı gözlerle ona baktım.
"Bu ne hal, noldu böyle" dedi korkuyla kaşlarını çatarken. Kafamı iki yana salladığımda, "Çık biraz hadi, ben seni idare ederim" dedi.
"Okan'dan benim adıma izin alır mısın? Bugün dönmek istemiyorum" dedim gözlerimden taşan yaşları silmeye çalışırken.
"Tamam, sakin ol canım. Hadi çık eve geç. Bende iş çıkışı gelince konuşuruz" dedi bana sarıldı. Kafamı tamam anlamında salladım. Beni uğurladı. Eve gidecektim ama bir an çantamı ve montumu unuttuğumu fark ettim. Geri dönmek istemedim, Okan'la karşılaşmak istemiyordum. Belki de ondan böyle bir tavır beklemediğim için bu kadar zoruma gitmişti.
Mert, arabanın yanında, her zamanki yerindeydi. Onu gördüm ve montumun yukarıda kaldığını, biraz dolaşmak istediğimi söyledim. Arabanın arkasından bana kalın bir şal verdi. Şalı kendime sardım ve yürümeye başladım.
İpek'in anlatımıyla,
Ela'yı hiç iyi görmedim. Neler oldu bir an önce öğrenmeliydim. Sabah gayet mutluydu. Okan'la aralarında bir şey olmuş olmalı. Okan'a karşı daha ılımlıydı aslında. Ona kızabileceğini pek düşünmüyorum. Hem kızmış gibi değil, daha çok kırılmış gibiydi.
Bu düşüncelerle asansörle yukarı doğru çıktım. Okan'ın odasının kapısını çalıp, içeri girdim. Sinirli gibi duruyordu ama bu, ondan öğrenmem gereken şeyleri engelleyemezdi. "Okan Bey, Ela'yı gördüm, pek iyi değildi. Bir sorun mu var acaba?" diye sordum.
"Evet var" deyip duraksadı. "Neyse, şu an, Ela yüzünden kaybetmek üzere olduğumuz bir ihale var ve bunu nasıl kurtarabileceğimizi düşünüyorum. Birbirine karışan toplantıları saymıyorum bile. Onlar neyse, çok önemli değil, telafi edilir. Ya bu ihale? Bir saate başlaması gereken ve henüz başvuru şartlarını dahi yerine getiremediğimiz ihale. Nasıl olabilir, anlamaya çalışıyorum. Eksiğimiz mi var, bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla bir eksik yok. Ela göndermesi gereken raporları, başvuru işlemlerini yapamadığı için katılamadığımız ihale" dedi sinirle. Kaşları çatık, kağıtlar arasında geziniyordu.
"Bende bakabilir miyim, hangi ihale bu?" dedim. Eliyle buyur der gibi bir işaret yaptı. Masasına yaklaştım ve ihale çalışmalarını ve raporları incelemeye başladım. "Bu ihale ile ilgili bende size hazırladığım son raporları göndermiştim. Onlar nerde" diye sordum.
"Nasıl gönderdin, benim neden haberim yok" dedi tek kaşını kaldırarak.
"İyi de ben size bunu mail olarak yolladım. Siz her gün mutlaka bakarsınız, söylememe gerek yok" dedim kendimden emin bir şekilde.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Любовные романыHayatı bi anda alt üst olan bir kız... Hayatla, vazgeçiş arasındaki adımları... Ona seçmesi gereken tarafı göstermek isteyen, yeni hayatının güzel olması için uğraşan bir adam...