Evet, Fazla geç paylaşıyorum. Bu bölüm biraz geçiş gibi oldu. Yorum ve vote bekliyorum, Umarım beğenirsiniz Okuyan herkese teşekkürler :) :)
Öğlenden önceki son dersin son 10 dakikası heyecan bastı. Ellerim titriyordu. Kantinde Denizle görüşecek olmak, beni arkadaşlarıyla tanıştıracak olması… Beni bekliyor olduğu gerçeği, bana değer veriyor olması ya da öyle görünmesi… Beni ya beni, Ela’yı. Beş yıldır hep onu görmeyi hayal eden beni… Kendimi nasıl hissediyorum, bilmiyorum…
Ama onu gördükçe beni daha da etkisi altına alıyor... Bırakamıyorum… Seviyorum… Bencillik değil benim ki, fazla rahatlık, Rahatlığım.
Gene okuduğum bir söz canlandı. “Aşkın gözünden dünyaya bakmam değil, Aşkın bir gözünü kör edip diğerine resmini koymamdan…” Okumayı seviyordum ama genelde şiir okurdum, duygusal şiir… Sonra söz okurdum, içten sözler… Beni en çok etkileyenler, beni anlatanlar.
Zilin çalmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım ve hemen toparlanmaya başladım. Sınıfın kapısına geldiğimden Azrayı gördüm.
“Bu aceleyle nereye?” dedi.
Sitemle “Deniz’in arkadaşlarıyla tanışacağım ya Azra. Daha bu sabah anlattım tebrikler” dedim. Zaten heyecan yapmışım burada. Bu kız gerçekten benim zıttım…
Bir şeyler gevelemesine izin vermeden “Of Azra bana yardım et. Deniz aşırı ciddi davranıyor ve ben bu durumlara alışamıyorum. Yıllarca benimle konuşsa bile alay edeceğini düşünen ben bu duruma alışmaktan korkuyorum. Çok dikkatli bakıyor gözlerime, ondan beklemediğim karar derin… O kadar etkileniyorum ki… Ya onun arkadaşları kıymetlidir hep… Of…” Kalbim o kadar gürültülü atıyordu ki Azranın söyledikleri umurumda bile değildi.
“Sakin ol ve git. Yarın sabah biraz erken gel konuşalım tatlım” diye konuşurken gerçekten umurumda değildi.
Bana sarılmasıyla biraz kendime geldim ve titrememi bastırdım, evet yanlış değil, gerçekten titriyordum.
“Görüşürüz” dedim ve oradan ayrıldım.
Kantine girdiğimde gözlerim Denizi ararken arkadan birisi gözlerimi kapattı. Evet, bu koku… Bu Denizdi. Belli etmeli miydim? Yoksa Kimsiniz ayağına mı yatsaydım… Ah zamanımız az... Konuşmaya başladım.
“Deniz?” dedim sorarcasına. Aslında o olduğuna o kadar emindim ki…
“Doğru bildin. Hoş geldin” dedi ellerini gözlerimden alıp önüme geçti ve gözlerini gözlerime dikerek en mükemmel gülümsemesiyle bana baktı… Ben de gülümsedim… Her zamanki gibi bu gülümsemesini kayıtsız bırakamıyorum.
“Hadi gel” dedi ve elimi tuttu. Yürümeye başladık. Ellerim ellerine her deydiğinde vücudumun titremesi, Her sesini duyduğumda içimin titremesi, O sıcak bakışları, Beklemediğim güzel şeyleri yapması…
Masaya oturduk. Arkadaşlarından bazıları gerçekten sıcak görünüyordu. Bazıları garip bakıyordu ama bu benim umurumda değildi. Tanışma faslından sonra tostlarımızı yemeğe başladık. Kızlardan biri konuşmaya başladı. Adını söylemişti ama hatırlamıyordum.
“Ee Ela Denizle tanışma hikâyeniz nasıl? Kaç ay adını duyacağız bakalım, ya da gün, saat yoksa dakika mı?” dedi aralarda histerik kahkahalar atarak. Yıkıldığımı hissettim. Herkes benimle takılmasının bir amacı olduğunu mu düşünüyordu? Bağırıp çağırıp masadan kalkmayı düşündüm. Birden masanın altından Deniz’in elini hissettim. Sanki bana birden bir güç vermişti ve ben sadece
“Çocukluk arkadaşıyız, sadece bir süredir görüşmüyorduk, kısacık bir 5 yıl” dedim ve yemeğime devam ettim.
Cevabımdan bir süre sonra sessizlikten rahatsız olup başımı kaldırdığımda herkesin ben ile Deniz’e baktığını, Deniz’e döndüğümde onun sadece bana baktığını gördüm.
Ne der gibi bakışlarımdan anlamış olacak ki gülümseyip “Hayatımın en kötü 5 yılıdır” dedi. Sok olmuştum. Ama bu gülümsemeye gülümseyerek karşılık vermeden kendimi alamadım.
Onun böyle konuşması yumuşamamı, sinirlenmememi ve kızın söylediklerini düşünmememi sağlıyordu. Ama ne yazık ki yalnız kaldığımda kızın dedikleriyle günlerce uykusuz kalacak ve ağlayacaktım.
İçime düşen sıkıntıyla gülümsememi bozmadan hızla masadan kalktım. Deniz’in şaşkın bakışlarını da aldırmadan ufak bir tebessüm ve minnetle “ Afiyet olsun” dedim ve hızla kantinden çıktım. Bu gün Denizle geldiğimi hatırlayarak otopark yerine okulun kapısına gidip taksiyi durdurdum. Denizin hala arkamda olduğunu aldırmadan taksiye binip eve dönüş yolculuğum başladı hem de büyük bir tramvayla… Kızın dedikleri fazla sinir bozucuydu. Elime telefonumu aldım ve Deniz hayatıma girdiğinden beri twitterimdaki takip ettiklerimi okumadığımı hatırladım. O sözlerin bazıları cidden beni anlatıyordu. Ama az sayıdaydılar, genellikle ağlamamı engelleyen ve gülümseten esprili sözler okurdum. Az sayıda olanların çoğu usta şairlerin elindendi ve gerçekten çok iyiydi... Okuyarak takside ağlamamayı sağlayabilirdim. Başarıyordum da.
Eve geldiğim an kendimi yatağa attım ve tuttuğum hıçkırıklarım gelmeye başladı… “Hayatın en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanın buna değmediğini gördüğün andır.” Ah bu son okuduğum söz eve girmeden yaşların akmasına sebep olmuştu. Orada ne zamandır bu kadar duygusal sözler vardı? Bu profiller ne zamandır bu kadar tweet atıyordu? Ah! Twitterıma lanetler okuyarak yorganımı üstüme çektim ve öğleden sonra bir dersim olmasının ve onun son ders saati olmasının rahatlığıyla gözlerimi yumdum. Hıçkırıklarım azalmaya başlarken uykuya dalıyordum, düşünmüyordum ve bu harikaydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerim Kadar Büyük
RomanceAlnımdakinin sen olduğuna o kadar eminim ki; başkalarını umursamıyorum. Sensin işte… Kaderim de sensin… Ben senim... Beni sen yönlendiriyorsun... <3