HKB_9

1.1K 50 2
                                    

Kısa ama öncekilere göre daha erken gelmiş bir bölümle sizlerleyim. Yorum ve vote lütfen. Beğenilmediğini düşündüğüm için yazmak gelmiyor bazen içimden. :) Herşey için teşekkürler :)

Bu geldiğimiz yere şu hep getirilen yerler gibi muhteşem demek isterdim ama öyle şaşalı bir yere gelmemiştik. Tam aksine kimsenin muhteşem demeyeceği bir mükemmelliğe sahip bir yerdi. Yüksek duvarlar ve dar sokaklardan oluşan bu yerin adını gerçekten merak etmiştim.

  Labirent gibiydi. Deniz’in yanıma gelip elimi tutmasıyla şaşkınlığımı içime atıp ona döndüm. Gülümsedi. O gülümseyince kendimi gülmekten alamıyorum maalesef. Yürümeye başladığımızda bu girdiğimiz yerden nasıl geri çıkabileceğimizi düşündüm.

  Burası ole bir yer ki mm nasıl anlatsam. Labirent şeklinde yerde kaybolmak mümkün derdim ama oklarla nereye gideceğini gösteriyor. Bir ara herkesi aynı yere mi götürüyor diye düşünmedim değil. Sonra fark ettim ki çıkmaz sokak olan yerlerin sonuna birer masa kurulu. Kapıda sana masa numaran veriliyormuş ve girişten itibaren küçükten büyüğe sıralıymış. Böylece hem oklar yardımıyla hem de biraz mantığınla masanı buluyorsun.

  Masaya geldiğimizde sandalyemi çekerek oturmamı sağladı. Hala tek kelime etmemiş olmamız canımı sıkıyordu.

  “Burası..” derken Deniz sözümü keserek “mükemmel bir yer değil ama ayrı bir havası var.” dedi. Gülümsüyordu, sanki gözleri parlıyordu.

  “Delirdin mi sen burası tam benlik. Çok beğendim, cidden” dedim.

  Bu gevezeliğimiz üzerine kahkaha atarak “inanıyorum tamam” dedi. Gülmek istiyordum ama lanet gururum bunu engelliyordu ve onun da gülmesini istemiyordu.

  Gülmeyi bıraktıktan sonra masadaki semazenden çaylarımızı koydu. Kahvaltı masasındaki yumurtaları önüne çekip soymaya başladı. O kadar tatlı duruyordu ki onu günlerce izleyebilirdim.

  “Beni izlemeyi bırakıp benim yumurtamı da sen soysan”

  “Ah ben yumurta soymayı beceremem”

  “Merak etme o yumurta benim olacak”  Gülümsedim ve yumurtasını elime alıp soymaya başladım. Niçin kabuğuyla beraber o beyaz kısmı da kalkar ki. Daha yarısına gelmiş olmama rağmen bıkkınlıkla bırakıp arkama yaslandım.

  “O yumurtayı yemek istediğinden emin misin?” dedim. Yumurtayı soymaya başladığımdan beri bitirmiş olmasının verdiği rahatlığıyla ve beni izleyip eylenmenin keyfiyle arkasına yaslanmıştı. Rahat görünüyordu. Aşırı rahat.

  “Hala o yumurtayı yemek istiyorum. Artık soymayı bitirsen de başlasak?”

  “Peki tamam” diyerek soymaya devam ettim.

  Bittiğinde yumurtaya benzemeyen yumurtasını ona uzatıp yumurtaya benzeyen yumurtamı ondan aldım.

  Bitene kadar sadece bir bardak daha koyayım mı tarzında konuşmalar dönmüştü. Şimdi ise bitmiş ve sadece birbirimizi izliyorduk.

  “Burayı nasıl buldun?” dedim gülümsemeyle.

  “Bir arkadaşım sevgilisini buraya getirmişti ve kız onu burada terk etmişti. Bunun üzerine beni aramıştı. Onu almaya geldim ama onu bulana kadar canım çıkmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam 3 saat aramıştım. Burayı iyi bilirim” dedi gülerek. O anlatırken ilk arkadaşına üzülecek gibi olsam da sonunda gülmeden edemedim. Onunda gülmesi yol göstermiş olacak ki rahatlamıştım.

  “Ondan sonra herkesi buraya mı getirdin?” dedim merakımı gizlemeye çalışarak.

  “O olayın üzerinden tamı tamına 3 yıl geçti ve dün seni nereye götürmek konusunda kafamı fazla zorlayınca bu çıktı işte” dedi ellerini iki yana açarak.

  Gülümseyerek karşılık verdim ve su bardağına uzanıp bir dikişte içtim. Bir bardak daha koymaya kalkışırken beni izleyen gözleri fark ettim.

  “Ne?”

  “Ne ne?”

  “Oyun mu oynuyorsun Deniz?”

  “Su içişini izliyorum Ela ve bana göre oyun oynamaktan bile daha eğlenceli”

  “Şimdi kafanı öne eğiyorsun ve bende rahat rahat suyumu içiyorum”

  Gülümsemesini bastırmaya çalışarak kafasını öne eğdi ve “10 saniyen var sonra tekrar izlerim ona göre” dedi.

  Gülümseyerek suyuma döndüm, 10 saniyem olan suya.

Hayallerim Kadar BüyükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin