•Felix•
Bacak bacak üstüne atmış salonda oturuyordum. Yayın yaklaşık 2 saat kadar önce bitmişti. Üstümde tanımlayamadığım bir yorgunluk vardı. Diğer yandan babamı düşünüyordum, belki de beni yoran şey budur.
Evin içinde ki sessizlik içimi ürpertiyordu. Beni tek iyileştirecek kişinin Hwang oluşu aklıma geldi. Ellerimi sehpanın üzerinde olan telefona götürdüm. Yavaşça kavrayıp ekrana baktım. Son aramalardan 'Kocişimm <33' yazan numaraya tıkladım, kulağıma götürdüm. Her zaman ki gibi 2 çalmadan sonra açtı.
Karşıdan gelen sesle gülümsedim. "Efendim bebeğim, bir sorun mu var?"
"Konuşmak istedim sadece. Nasılsın? "
Boğazını temizledi. "Çalışıyordum. Yayın nasıldı peki? "
"İyiydi."
Endişeli sesiyle, "Canın sıkkın sanırım." dedi.
Koltuğa yaslandım, "Babam"
"Ah tatlım! Babanı bilmiyormuş gibi davranıyorsun."
"Nefesim daralıyor Hyunjin, ölecekmişim sanki. Yanına gitmek istiyorum."
"İstersen birlikte gidelim."
İç çektim, "Jeong'la giderim. Endişelenme lütfen."
"Sen nasıl istersen bebeğim."
"Çalışmana devam et, bende Jeong'a haber vereyim. Seni seviyorum."
"Teşekkürler~ Seni seviyorum~"
Telefonu yavaşça sehpanın üzerine bırakıp merdivenlere baktım. Yukardan duyulabilecek şekilde bağırdım. "Jeongin hazırlan ve aşağı gel."
Dalga geçen sesi yükseldi yukarıdan. "Tabii ki Felix hazretleri."
"Dediklerimi yap lütfen."
Yavaşça olduğum yerden doğruldum ve saçımı gelişi güzel şekilde düzelttim. Ve paltomu giymek için vestiyere doğru ilerledim. Siyah paltoyu üstüme geçirdim ve Jeongin'i beklemeye başladım. 10-15 dakika sonra yanıma geldi.
"Nereye gidiyoruz peki?"
"Babamın yanına."
Bıkkınca nefesini verdi. "Neden?"
Kapıyı açıp dışarıyı işaret ettim. "Öyle istiyorum çünkü." deyip bahçeye çıktım. Soğuk hava sıcak nefesimi buhar yaptı. Arkamdan Jeongin hızlı adımlarla arabaya gidiyordu.
Bende yanına aynı hızda adımlarla gidip, arabayı açtım. İkimizde binip yola çıktık. Jeongin bana güven sözcükleri söyleyip rahatlatmaya çalışıyordu.
Emin olun bunu hiç başaramıyordu.
İçimdeki lanet duyguya yeniliyorum. Her zamanki gibi.
Karanlığı aydınlatan sokak lambalarının ışıkları yollara loş bir hava katıyordu.
"Abi telefonunu aldın mı?"
Kafamı olumlu anlamda salladım. "Sen unuttun mu?"
Kafasını arabanın camına yasladı. "Evet."
"Neyse boşver."
Arabayı oldukça hızlı sürmeye çalışıyordum. Jeongin arada sarsılıyordu. Ters bakışlar atıyordu. Elimde olmadığımı anlayamıyor.
Ve sonunda bahçe evi görüş alanımıza girdi. Arabayı evin karşısına park ettim. Kemeri alelacele çözüp indim. Jeongin peşimden bana yetişmeye çalışıyordu. Hızla evin merdivenlerini tırmanıp üst kata çıktım.
Kötü koku, o koku...
Öylece kaldım olduğum yerde. Jeongin'in nefesleri çarptı enseme. Çığlığı sonsuz gidişi anımsatıyordu.
Aynı babamın ani gidişini anımsatıyordu...
Sessiz bir ağlama sundum, kanlı ceset karşısında. Kanlı beyaz gömleği, bana bizim için çalışıp çabaladığı yılları hatırlattı.
Gözümden akan sıvı parkeye damlıyordu. Jeongin yere çökmüş babama bakıp çığlıklarına devam ediyordu.
Cebimden telefonu çıkarıp önce ambulansı aradım, sonra polisi.
Jeongin'in, "Baba... Baba..." diye bağrışları tekrar tekrar kanımın çekilmesine neden oluyordu.
Yanına eğildim ve sarıldım. Göğüsüme kafasını yasladı. Gözyaşlarımız birleşiyordu, aynı acımız gibi.
Siren sesleri aşağıdan duyulmaya başlamıştı yeni yeni. Beyaz giyinen -büyük ihtimalle sağlık çalışanı olan- adam babamın şah damarına bastırdı. Gözlerini bize doğru çevirdi.
"Başınız sağ olsun baylar." deyip aşağı indi.
Sesimi biraz daha yükselttim. Jeongin'in başını okşadım. Yanımıza kahverengi saçlı, uzun, zayıf ve yüzü küçük tatlı bir yavru köpeği andıran adam geldi. Elindeki şişeleri uzattı. İç cebinden polis kimliğini çıkarıp doğrulttu.
"Ben Kim Seungmin. Sizi dışarı alacağız, ifade almamız gerekecek."
Jeongin çocuk gibi bana sokulmaya başladı. Başımla onay verdim. Ayağa kalkmaya yeltendim. Jeongin asla izin vermiyordu. Saçlarını küçük bir öpücük bıraktım.
"Jeongin lütfen." dedim titrek sesimle.
Kafasını kaldırıp önümüzdeki polise baktı. Ayağa kalktım. Ağlamam asla durmuyordu. Babama son kez baktım. Koşarak bahçeye indim.
İki tane polis arabası duruyordu. Arabalardan yaslanan adam dikkatimi çekti. Solgun bakıyordu. Gözlerimi ovuşturup baktım.
"Han Jisung..."
Kafasını çevirip bana baktı. "Felix..."
_____________________________:(
Pu-reum amcayı seviyordum.
Katilin kim olduğunu düşünüyorsunuz?
Kendinize iyi bakın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorgu Odası | SeungIn ✓
Fanfic[TAMAMLANDI] Soğuk ve sigara kokan nefesi karanlık sorgu odasında yüzüme çarptığını hissediyorum. Bu karanlık odada yüz hatlarını incelemeye çalışırken kalbimin içinde fırtınalar kopuyor. Bu adam bana lisedeki birini anımsatıyor. Küfür, argo, kendin...