-3 Ay Sonra-
•Yazar•
Birlikte nerdeyse 3 ayı devirmişlerdi. Öyle güzel günleri geçmişti ki tekrar tekrar yaşamak isterlerdi anılarını.
Seungmin gittikçe alışmıştı böyle yakın olmaya. Onun yanında olmaya. Her buluştuklarında sarılmaya, alkol kokusundan rahatsız olmasına, her iltifat ettiğinde yanaklarının kızarmasına... O 3 ay rüya gibi gelmişti. Uyanmak istemeyeceği kadar güzel bir rüya.
•Seungmin•
Arabayla geleceğimiz yere yaklaşmıştık. Gözlerini sıkı sıkı kapatmasını tembihlediğim için zaten çekik olan gözleri daha da tatlı görünüyordu. Sorular sorup nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyordu. Her tahmininde biraz daha yaklaşıyordu.
"Eğlenecek miyiz bayağı gideceğimiz yerde?"
"Fazlasıyla."
Arabayı durdurdum ve kemerimi çözdüm. "Bekle ben seni alacağım. Ama gözlerimi açmayacaksın. Söz ver!"
"Söz bay Kim söz."
Birlikte kıkırdadık. Arabadan inip onun kapısına yöneldim. Kapısını açıp elini tuttum. "Gel..." arabadan dikkatlice çıkmaya özen gösterdi. Kapıyı kapattıktan sonra ona baktım. Bu manzara hayatımda gördüğüm en mükemmel şeylerden biri olabilirdi. Kulağına eğildim. "Açabilirsiniz bay Lee."
Açtığında gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Lunapark?" keyifle kahkaha attı.
"Beğenmediniz mi?"
"Sizin seçtiğiniz yer cehennem olsa bile beğenirim bay Kim."
Koşarak girdiğinde bende onu koşar adım takip ettim. Etrafı süzmeye başladı. "Önce atlı karınca!"
Parmağımı kaldırdım. "Hayır hız treni!"
Sevimlilikle kaşlarını çattı. Cebinden çıkardığı madeni parayı parmaklarının üstünde konumlandırdı. "Yazı mı tura mı?"
"Tura."
Parayı havaya attı. Yere düşen metaliğe diz çömelip baktı. "Yazı!" hızlıca elimi kavradı. Ve yürüyerek atlı karıncaların olduğu yere doğru gittik.
"Ben binmem." dedim ciddi ses tonumla.
"Buraya eğlenmeye geldik, hadi lütfen."
Ceketimin iç cebinden çıkardığım biletleri görevliye gösterdim. "Hangisine bineceksin?"
"Şuradakine." eliyle beyaz atı işaret etti. Yanına gidip tek hamlede bindi. "Seungmin lütfen."
Derin ve bıkkınca bir nefes verip arkasında olan ata da ben bindim. Görevli makineyi çalıştırdığına şirin kahkahalarından birini attı. "Teşekkür ederim."
"Ne demek."
Jeongin'in heyecanla geçirdiği 15 dakikadan sonra, indik. "Şimdi hız trenine bine biliriz." gülümsedi.
Elimi ona uzattım, sıkıca kavradı. Ve hız trenine yürümeye başladık. "Korkarsan binmeyelim."
"Ben? Korkmak? Hah! Hadi oradan! Asıl sen korkarsan binmeyelim." sırıtmaya başladı.
"Öyle olsun bay Lee, ama korkarsanız benden çekeceğiniz var."
Orada bekleyen görevliye biletleri gösterdiğimde, tırstığını gördüğüme yemin edebilirim. "Son şansın, korkuyorsan binmeyelim."
"Korkmuyorum."
İlerleyip koltuklarımızdaki yerlerimizi aldık. Kemerleri indirince gözlerini sıkı sıkıya kapattı. Makine çalışınca elini elime kenetledi. Hız arttıkça insanlar daha yüksek çığlıklar atıyordu. Eğlendiğimi belirtmek için yüksek bir nida attım. Kıkırdadı.
Makine durunca herkes teker teker inmeye başladı. Çoğu kişi tuvalete ilerledi.
İkimiz birlikte inince bir bank bulup oturduk. "Başım dönüyor." dedi mırıltıyla.
"Geliyorum." diyerek ayağa kalktım. Karşımızda duran satıcıdan iki şişe şu ve iki tane pamuk şeker aldım. Yanına koşar adım gittim.
Tekrar eski yerimi aldığımda, şişelerden birinin kapağını açıp ona uzattım. Teşekkür edercesine başını eğdi. Bir kaç yudumdan sonra şişeyi bana geri verdi.
"Unutmamışsın." gözüyle elimdeki pamuk şekerleri işaret etti.
"Asla!" pamuk şekerlerden birini aldı, paketini açıtığında küçük bir parça ağzına attı.
Başını omzuma yaslayıp gözlerini kapattı. "Teşekkür ederim, her şey için."
"Yoruldun mu?"
"Sadece başım çok dönüyor."
Bir parçada şekerden ben aldım ve onun ağzına götürdüm. Çok geçmeden fark edip yedi. Başını omzumdan kaldırmıyordu.
"Seninle bir şey konuşmak istiyorum. Ama istersen önce başının dönmesinin durmasını bekleyebiliriz."
"Anlat lütfen." başını kaldırıp bana odaklandı.
"Jeongin ben sana fazlasıyla alıştım, yaptığımız onca şeye, haftasonu buluşmalarına, ailene, çocukça davaranmaya... Bence zamanı geldi..."
İfadesiz yüzüne, şakınlık ve gülümseme aynı anda yayıldı.
"Seni seviyorum Jeongin."
"Bende seni." sesi fısıldırcasına çıktı. Gözlerinden bir yaş süzüldü.
Yanağına süzen yaşı öptüm. Kollarını boynuma doladı. Bende kollarımı beline sarıp kendime çektim. Kokusunu içime çektiğimde, eskisinden daha iyi hissettiğime yemin edebilirim. Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle dudaklarımızı birleştirdim. Bu kelebek hissi kendini fazla özletmişti.
"Şimdi eskisinden daha fazla başım dönüyor." dedi dudaklarımızı ayırırken. "Ama inan bundan hiç şikayetçi değilim."
"Mümkünse yanımdan bir dakika bile ayrılma."
"Kim cennetten ayrılmak ister ki? "
__________________:)
Of of of, kendinize iyi bakın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorgu Odası | SeungIn ✓
Fanfic[TAMAMLANDI] Soğuk ve sigara kokan nefesi karanlık sorgu odasında yüzüme çarptığını hissediyorum. Bu karanlık odada yüz hatlarını incelemeye çalışırken kalbimin içinde fırtınalar kopuyor. Bu adam bana lisedeki birini anımsatıyor. Küfür, argo, kendin...