XVI ~|Şirin?|~

324 31 36
                                    

•Minho•

Gözüme sabaha kadar uyku girmedi. Nöbette olan polis bana acır gözlerle bakıyordu. Az çok lanet olası magazin sayfalarında göründüğüm için tanıyordu. Yani... Büyük ihtimalle. 

"Su ister misiniz acaba?" sanırım daha fazla acıdı. 

"Gerek yok." yalandan küçük bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Önüne döndü. 

Ona bakarken içeri giren Jisung'u gördüm. Krem rengi boğazlı bir kazak ve siyah bacaklarını saran bir pantolon vardı. Elindeki anahtarla parmaklıkları açtı. Yüzüme asla bakmıyordu. 

"Çıkabilirsin." nöbetteki polis şaşkınlıkla bakıyordu. 'Siz' eki kullanmadığı için olduğu belliydi. 

"Jisung konuşabilir miyiz?" inatla gözlerini arıyordu gözlerim. 

"Adlı tıpta işim var, olmaz." bana bahane sunması bile mutlu etmişti. 

En azından 'dinlemeye gerek görmüyorum.' benzeri cümleler kullanmamıştı. 

"İşin bitince?"

"Minho öncelik baba'nın... Cinayeti." üzüleceğimi biliyordu. 

"Söz ver bana o zaman. Konuşacağına dair söz ver!" sesim biraz daha yükseliyordu her kelimede. 

Arkasına dönüp adımlamaya başladı. Özgür olduğumu idrak edip peşinden gittim. Durması için kolundan tuttum. Sıkmadım, istesem de sıkamam. 

"Jisung lütfen yalvarırım." sarılıp bırakmamak istiyordum. 

"Bunu ikimizde yapmayacağımı biliyoruz." sertçe kolunu çekti. "Senin bir saygınlığın var, onu suistimal etmek istemezsin. Ne olur aramızdaki mesafeyi koru. Çünkü o saygın bir hareketimde bitecek." arkasını döndü, aklına bir şey gelmiş olacak ki bana baktı. "Hem sen ilacını bende neden arıyorsun ki? İllaki verir ilacı metreslerinden bir tanesi."

"Hah!? Metreslerim mi?! Buna yeterli kanıt var mı da? Yargısız infaz yapıyorsun." kaşlarım çatıldı. 

Bana döndü, çenemden tuttu. Oldukça narin ve acıtmayan türdendi. "Biliyor musunuz bay Lee? Sadece haksız olanlar kendilerini bağıra çağıra savunurlar, haklı olanlar savunmaya hiç ihtiyaç duymazlar."

"Korkaklarda çeşitli yollarla konuları geçiştirmeye çalışırlar bay Han. Cesaretliler geçiştirmeye hiç ihtiyaç duymazlar."

°°°

•Chan•

Adli tıpın kapısından aynı anda girdik üçümüzde. Jisung'un yüzü yarı üzgün, Seungmin hızlı adımlarla ilerliyordu koridorda. Beraber laboratuvar geldik. 

"Selam~... Savcım~" dedi karşınızdaki duran adam. Oldukça şirin görünüyordu. Beni görünce şaşırmıştı. 

Kalbimin sesleri kulağıma kadar geliyordu. Yemin edebilirim buna. 

"Changbin savcımıza bize anlatıklarını anlatabilir misin?" dedi Seungmin. Zaten hızlı çarpan kalbim daha da hızlanmıştı. 

"Tabi~" gözündeki -büyük ihtimalle uzak- gözlüğünü burun kemerine doğru itti. "Savcım, anladığıma göre adam orta vuruşla vurulmuş ama biz silahı maktülün elinde bulduk. İntihar değil ve katilin ilk cinayeti olma olasılığı yüksek. Bir gelişme daha var, olay yerinde iki kadeh bulduk. Birisi maktüle aitken diğeri herhangi aile bireyine ait değil. Katilimiz kadehe DNA'sını bırakıp gitmiş. Bu da maktülle katilin arasında konuşma geçtiğini ve birbirlerini tanıdıklarını gösterir." son kelimeyi biraz uzattı. 

"A-anladım. Seungmin teorin hızla gerçekliğe gidiyor."

Gülümsedi. "Bu gurur verici."

"Seungmin'in işinde başarısı gerçekten büyüleyici Tabi Jisung'un da~" gözlüğünü tekrar düzeltti. 

İkiside gülümsedi bu sefer. 

"Onlar mükemmel bir ekipler~" onlara şefkatle bakıyordu

"Teşekkürler~" Jisung omzuna pat patladı. 

"Adın ne senin?" dedim, çünkü buna hakkım vardı. Kalbimi deli gibi attıran adamın adını bilmeye fazlasıyla hakkım vardı. 

"Changbin, savcım Seo Changbin~"

Changbin... Seo Changbin... 

_____________________________♡

Şirin Changbin. 

Kendinize iyi bakın <3

Kendinize iyi bakın <3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





Sorgu Odası | SeungIn ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin