LÜTFEN OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!
Keyifli Okumalar!
Bölüm Şarkıları;
Sezen Aksu - Küçüğüm
18. BÖLÜM
İnsanın kaderini yazan üç şey olurdu.
Doğduğunuz aile, doğduğunuz şehir ve doğurdunuz ev.
İnsanlar ne doğdukları aileyi ne de doğdukları şehri seçemezdi lakin doğuracağımız evi seçebilirdik ama ben onu da seçememiştim.
Şikâyetçi değildim, şikayet memnuniyetsizlikten doğardı ve ben buzdan cehennemimden memnundum.
Bir şehirde doğmuş lakin o şehrin sokaklarını bilmeden büyümüştüm. Doğduğum şehirde tanıdığım sayılı sokaklar vardı.
Doğduğum evin sokağı, okullarıma giden sokaklar, Rapunzel ilan edildiğim parkın sokağı ve Karaoğlu ailesinin evine giden sokaklar...
Hiç bir zaman, yaşadığım şehri gezmek gibi bir şansım olmamış, sadece yengemin ısrarlarıyla belirli günlerde dışarı çıkmıştım.
Sonra, yıllarımı geçirdiğim kulenin kapısını bir Prens kırmış ve beni kendi şehrine götürmüştü. O şehir benim hayat bulduğum şehirdi.
Şimdiyse, aylar sonra yeniden doğduğum şehre ayak basıyordum.
Bilmediğim sokaklardan yanımda Prens'le geçiyordum. Bu sokaklar beni Kahramanım'ın evine götürüyordu.
"Ben yıllarca nasıl dayanmışım bu sıcağa?" Dedim kendi kendime. İstanbul'un sürekli değişen havasından sonra doğup büyüdüğüm şehrin güneşi bile bana yabancı geliyordu. Samet'in güldüğünü duydum.
"Bir kaç ayda İstanbul'a bu kadar alıştın demek?" Harelerimi, arabanın altında akıp giden yoldan çektim ve O'na küçük bir tebessümle baktım. "Öyle olmuş."
Dikiz aynasından, arka koltuğa bıraktığım çiçeği bir kez daha kontrol ettim. "Ev hediyesi olarak çiçek götürmek ne kadar doğru?"
Yeniden O'na baktım. Aklında daha farklı bir hediye olduğunu belli etse de, bunu henüz dile getiriyordu. "Yengem çiçekleri sever," Dedim omzumu silkip. "Birde bu çiçeği benim yetiştirdiğimi öğrenirse daha çok sever."
"Peki," Dedi yan aynalara bakıp arkadan gelen arabanın geçmesine izin verirken. "Sen bilirsin." Gözlerimi O'ndan çektim ve yol kenarında oynayan çocuklara çevirdim.
Bu şehre dair özlediğim tek şey, etrafta koşturan çocuklardı.
Kuleni özlemedin mi, Aslı?
Özlemiş miydim?
Sanki o odaya bir kez daha girsem hiç çıkamayacakmışım, orada haps olacak, bir daha Prens'i göremeyecek, buzdan cehennemime dönemeyecekmişim gibi hissediyordum.
Sanki o oda gerçek bir kuleymiş ve içine girdiğim an kapısı yok olacakmış gibi...
"Daha çok mu var?" Dedim bezgin bir sesle. "Hayır, geldik bile." Harelerimi üzerinden çekip yolun sonuna çevirdiğimde, büyük bir bahçe kapısının önünde bize doğru bakan abimi ve yengemi gördüm.
Heyecanla doğruldum ve arabayı durdurmasını beklemeden kapıyı araladım. "Aslı!" Dedi öfkeyle ve tek koluyla beni kendine doğru çekti. "Kafayı mı yedin?" Suçlu bir çocuk gibi omzumu silktim. "İnmeyecektim zaten, kapıyı araladım sadece."
Dişlerini birbirine bastırdı ve kolumu serbest bırakıp arabayı durdurdu. Bir şey söylemesini beklemeden arabadan indim ve koşarak yengeme sarıldım. "Çok özledim." Dedim kollarımı bedenine daha sıkı dolayıp. "Bende!" Dedi neşeli bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜĞÜM
Ficțiune generalăÇığlık atıyordum ama kimse sesimi işitmiyordu. Rapunzel'i kendimden uzaklaştırmak istiyordum, ama ellerim sözümü dinlemiyordu. Herkesten çok Rapunzel'den korkuyordum. "Keseceğim saçlarımı," Diyordum Rapunzel'e. "Uzamayacak, keseceğim ama ölmeyeceğim...