Huzur

1.2K 102 53
                                    

Umarım bölümleri çok geç atıyorum diye bana kızmıyorsunuzdur güzel Leydilerim/Lordlarım. İyi okumalar.

VOTE SINIRI 70

Parmakları kesik bir Piyanist'in çalmaya çalıştığı piyano gibisin.

Kendimle hiçbir zaman gurur duymadım. Yanlış olduğunu bilmeme rağmen yaptığım hataları bozuk plak gibi tekrar edip durdum. Sözlerimi tutmadım. Saçlarımı hiç uzatmadım. Küçüklükten beri saçlarım hep omuzlarımın üstündeydi. Her uzamaya başladığında kestim. Omzumun altına gelmesine izin vermedim. Saçlarına değer veren birisiydim. Tam anlamıyla mutlu olmadığım sürece saçlarımı uzatmam. Saçlarımı hep duygularıma göre şekillendirdim. Mutlu olduğumda saçlarımı kıvırcık bırakıyordum. Evet, saçlarım kıvırcıktı. Normal hissettiğimde ise her gün yaptığım gibi düzleştiriyorum. Saçların insanın kişiliğini yansıtır, ama benim kişiliğim neydi?

Kimsenin istediği kişi olmadım. Hep onların istemeyeceği birisi gibi davrandım. Doğum günlerimi hiç hevesle kutlamadım. Neden yaşlandığım için sevinecektim ki? Her zaman genç kalmak isteyenlerdendim. Yaşlanarak ölmek istemiyordum. Ölümüm de kendi elimden olacaktı. Başkasının beni öldürmesine de izin veremezdim. Barın'ın söylediği şey birisi tarafından öldürüldüğümü açıklıyordu. Belki de bu, birileri tarafından öldürülmek istemememe neden oluyordur. Bilmiyordum. Çıkmazda hissediyordum kendimi. Böyle hissettiğim zamanlarda tek başıma oturur, şarkı dinlerdim. Ama şimdi yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Hayatımdan çıkan insanların hiç peşinden koşmadım. Onları kaybettiğime üzülmedim bile. Bu yüzden dünyadaki lakabım duygusuzdu. İnsanlar gelip geçiciydi, onlar için üzülmemi hak etmiyorlardı. Ben doğarken onlar yanımda bile değildi. Ondan sonra da olmayacaktı. Üzülmeme gerek olmadığı için duygusuz olan ben olmuştum. Birileri için üzülmek saçmaydı. Kimse kalacağının garantisini vermiyordu. Herkes ihanet ederdi. Buna ben de dahilim. Daha iyisi, daha güzeli olduğu zaman herkes birilerini bırakırdı. Ama bunu ben yapmazdım. Birisini sevmiyorsam bırakırım, ama başkasına gitmem. Sevmediğim birisiyle de konuşacak değilim gerçi. Sevmediği birisiyle konuşanlar ne yaşıyordu? Onlardan hep nefret ettim. Ufacık bir ilgi için kişiliklerini satıyorlardı.

Hayatta değer verdiğim tek şey ailemdi. Aynı kandan olmadığım kişileri umursamam, bu böyle olmalıydı. Ailem hep yanımda oldu. Ta ki ölene kadar... Ben doğduğumdan beri hayatlarının her anında benim yanımda oldular. Beni bırakmayan tek onlar vardı. Ölmeleri de beni bıraktıkları anlamına gelmez. Ellerinde olsaydı o gün ölmeyeceklerini biliyordum. Bir şekilde buna engel olurlardı. Çünkü onlar benim ailem. Benim için en iyisini isterler. Beni tehlikeden korumak için kendi canlarını tehlikeye atarlardı. Kaza olduğu zaman annem bana doğru uzanarak beni korumayı amaçlamıştı. Onlara sahip olduğum için mutluydum. Keşke hâlâ hayatta olsalardı, imkansızı istiyordum. Bunun farkında olsam bile bunu istemekten kendimi alıkoyamıyordum!

Konuşmam gereken yerlerde hep sustum, susmam gereken yerlerde konuştum. Konuşmam gereken yerler terk edildiğim zamanlardı. Susmam gereken yerler ise cenazeler. Küçüklükten beri sürekli cenazelere gittim. Ölüler, hayatımın bir parçası haline gelmişti. Her ay birisinin cenazesine gitmek şaşılacak bir olaydı. Ailem aşiret olduğu için bir çok akrabamız vardı. Neyse ki hâlâ yaşayan kişiler var. Buna şaşırıyordum, çünkü her ay birisinin ölmesi normal değildi. Bu anormal durum başkalarınında ilgisini çekmişti tabii.

Etrafımdaki herkes bir bir öldü. 11 yaşındayken de polis benden şüphelenip beni sorgu odasına aldığında sustum. Daha yeni ergenliğe giren bir çocuktan şüphelenmek akıl kârı değildi. O odada, yakınlarımızı benim öldürüp öldürmediğim defalarca soruldu. Ama hiçbir şey söylemedim. Çünkü sorgulandığım gün annem ile babam ölmüştü. Nasıl konuşabilirdim ki? Acımı içimde yaşıyordum. Ölüm haberleri elime birkaç saat önce geçmesine rağmen beni kelepçelemek istediler. Ama kelepçeleyemediler. Çünkü kelepçeler bileğim için çok büyüktü. Zaten onlara ne gibi bir zarar verebilirdim ki? Tırnaklarımı onlara mı batıracaktım? Ya da ısıracak mıydım?Onları da yapamazdım ben. Küçükken amacım kariyer yapmaktı. Hiç birilerini öldürmek istememiştim, öldürmedim de. Onların ölümünü kaldıramamıştım. Öldükleri gün polis karakolunda sorguya çekilmek benim için sadece travmadan ibaretti. Polisler, kendi ailemi benim öldürdüğümü düşünürken ben nasıl konuşabilirdim? Polisi geçtim akrabalarım da benden şüphelenmişti. Kendi kan bağının olduğu birilerinden şüphelenmek doğru değildi. Evet, garip birisiydim, fakat bunu yapacak değildim.

Judia'nın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin