İyi okumalar, güzel Leydilerim/Lordlarım.
Elimi giderek daha da büyüyen karnıma koydum. Henüz 6 aylıktı. Ama öylesine çok canımı acıtıyordu ki... Sonlara doğru yaklaştığımı düşünüyordum.
"Beni öldüreceksin." diye fısıldadım. Beni hissedebildiğini attığı tekmelerden anlıyordum. Acıyla dişlerimi sıkarken sakinleşmesi için karnımı okşadım. Ona soru sorarsam ve söylediğim şeyi sevmezse sertçe tekme atıyordu. Küçücük ayaklarının verdiği hissi anlatamazdım. Gıdıklıyor, ama acıtıyordu da. Sevinsem mi ağlasam mı, bilemiyordum.
"Sakin olmalısın... Baban şimdi gelecek. Onu özlediğini biliyorum ama benimle vakit geçirmek istemez misin?"
Bir tekme daha attığında gözlerimi yumdum. Sanki içimde ateş bombası vardı. Karnımın içi yanıyor, o her vurduğunda acı çekiyordum. Ama bunlar sorun değildi benim içim. Onu seviyordum. Onunda beni sevdiğini biliyordum ama sanki... Babasını daha çok seviyordu.
Gülümsedim ve ayağa kalktım. Baki, çalışma odasındaydı. Hamile olduğumu duyurduktan sonra işler daha çok düzelmeye başlamıştı. Ama tabii ki tehlikeli yanları vardı. Yuvamızı yakmak isteyen birçok düşman vardı. Onlarla savaşmak zorundaydık. Bu yüzden arada eve geç gelir, benimle ilgilenemezdi. Böyle durumlarda bebek onu hissedemediği için daha hırçın oluyordu. Ama yinede, onu hissetmek güzeldi. Bu bana acı veriyor olsa bile bu hissi seviyordum.
Kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Önündeki askerlerin bakışları bana dönerken neden dışarı çıktığımı sorguluyor gibilerdi. "Baki'ye gitmeliyim." dediğimde başlarını salladılar ve biri önümden diğeri arkamdan takip etmeye başladı. Evde bile güvende değildim. Bu kötü...
Rahatça dışarıya çıkamıyordum. Ayriyeten içeride de Baki olmadığı zamanlarda kadın asker oluyordu. Ama onun işi çıktığı için iki gündür yoktu. Arada odada canım sıkılıyordu. O varsa onunla konuşuyordum ama yalnızken ya bebekle konuşur ya da kitap okurdum.
Baki'nin çalışma odasına geldiğimde kapıyı çaldım. İçeriden 'Gel' sesini duyduğumda karnımdaki minik canavar hareketlenmişti. Gülümsedim ve elimi karnıma koyarak içeriye girdim.
"Biz geldik." dediğimde başını önündeki kağıtlardan kaldırdı ve bana baktı. Arkamdaki askerlere kapıyı kapatıp gitmeleri için işaret verdiğinde askerler gidip, kapıyı arkalarından kapattı. Bununla birlikte Baki'ye doğru birkaç adım attım.
Elini dizine vurarak oturmam için işaret verdiğinde kararsız kaldım. Kilo almıştım ve ağırdım. O da bunu anlamış olacak ki belimden çekerek kucağına oturttu. Gözlerine şaşkınca bakarken o gülümseyip "Benim bebeklerim beni mi özlemiş?" dedi.
Bakışlarımı kaçırdım. "Sen olmayınca huysuz oluyor." dediğimde nazikçe çenemi tuttu ve ona bakmamı sağladı.
"Canını mı acıtıyor?" dedi. Başımı olumlu anlamda salladığımda bir elini belimden çekip karnıma götürdü. Bunu yapmasıyla bebeğin hareketleri hızlanırken inledim. Neden bu kadar çok canımı acıtmak zorundaydın?
"Şş... Sakin ol bebeğim. Annenin canını acıtmayı bırakmalısın. Evet, ikimizde seni çok seviyoruz. Ama biraz daha sakin olur musun? Doğduğunda istediğin kadar hareketli olabilirsin. Buna annen ve ben bir şey demeyeceğiz. Ama şimdi böyle yaparsan anneni zorlayacaksın." dediğinde onu anlamış gibi hareketlerini azalttı. Rahat nefes aldığımda karnımı okşamaya başladı. O, bunu seviyordu.
"Aynen böyle, oğlum. Mutlusun, değil mi? Baban seninle." dedi ve karnıma öpücük bıraktı. Kalbim hızlanırken birkaç öpücük daha kondurmasıyla kolunu tuttum. Böyle yaparsa eğer, onu öperdim.
Başını kaldırıp bana "Sorun ney?" dedi. Yutkundum ve pencereye baktım. Ben bunu ona söyleyemezdim. Elini bir kez daha çeneme koydu ve ona bakmamı söyledi. "Leydim, sorun ney?" diye sorusunu yenilediğinde de cevap veremedim.
Ah, ona nasıl seni öpmek istiyorum diyebilirdim? Bu benim için çok zordu. Gülümsedi ve "Beni mi öpmek istiyorsun?" diye sordu. Sorusuyla gözlerim büyürken kafasını bana yaklaştırdı ve vücudumu kendine biraz daha çekti. Karnımın izin verdiği kadarıyla yakınlaşabilmiştim.
"Baki..."
Gözlerini dudaklarımdan çekmeden cevapladı. "Efendim?"
"Seni her öptüğümde bir şeyler hatırlıyorum, biliyorsun..." dediğimde gözlerime baktı ve kafasını biraz uzaklaştırdı. Ama hâlâ yakındı. Hâlâ her şeyi hatırlayamamıştım. Ve her öpüşmemizde kötü anılar zihnimde yer ediliyordu. Bu bebeğe ve bana zararlıydı. Ben kötü olduğumda bebek bunu hissettiği için huysuz olarak daha fazla canımı acıtıyordu.
Göbeğimi okşayıp "Hâlâ hazır değilsin, değil mi?" diye sordu. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Kötü anıları görmeye hiçbir zaman hazır olmayacaktım, bunu biliyordum. Bir şekilde her şeyi hatırlamalıydım. Yavaş yavaş daha kötüydü. Onu her öptüğümde kötü anılarımızı görmek istemiyordum. Onlarsız daha güzeldik.
Ben kocamın ve benim katil olduğu anıları görmek istemiyordum. Tek kendiminkini değil, onunkini de görüyordum. Geçmişimiz bizim peşimizi bırakmıyordu. Onları her an her yerde görebilirdik. En çokta eşyalar...
Ben artık önceden benim için hiçbir anlamı olmayan eşyalara anlam yüklemek istemiyordum.
Normal koltuk. Eğer onda herhangi bir anın varsa normal bir koltuk olmuyordu. Önceden onda yaşanmışlıklar vardı. Biz yaşanmışlıklardan kaçamazdık.
"Bu o kadar uzun süre devam edemez, Leydim." dediğinde gözlerine baktım.
"Korkuyorum." diye mırıldandım ve devam ettim. "Geçmişimin önümü kesmesinden korkuyorum. Ben geçmişimin tamamını öğrenirsem çocuğumun yüzüne bakamam. Normal bir çocukluk geçirmedim, geçirmedik. Ben çocuğumun aynı şeyleri yaşamasından korkuyorum. Onu sağlıklı bir şekilde doğurmak istiyorum, ölmesini istemiyorum. Ama o anıları görürsem ölecek, çünkü yapamam. Buna ben bile dayanamam, Baki. Bu benim için çok zor. İçimde her saniye daha çok büyüyor, güçleniyor. Şimdi bile benden daha güçlü. O kendini koruyabilir ama bize ihtiyacı var. Ben bu bebeği doğurduğumda ya onu benden alırlarsa?"
Yanaklarımdan süzülen yaşları elinin tersiyle sildi. İçimdeki bebek bununla birlikte hareketlendi, ama canımı acıtmadı. "Sakin ol, bebeğim. Onu senden almayacaklar, buna izin vermeyeceğim." dedi.
"Anlamıyorsun... Onun normal olmadığını herkes biliyor. Herkes onu öldürmek istiyor! Çünkü ilk defa insan-vampir melezi doğacak. Onun gücünden korkuyorlar." diyerek başımı boynuna gömdüm.
"Hiçbir şey düşündüğün gibi olmayacak, Leydim. Kimse seni bebeğinden ayıramaz. O senin bebeğin, bizim bebeğimiz. Bunu yapmaları kolay değil. Buna izin vermem."
Onun bu sözlerinden sonra burnumu çektim. İzin vermezdi, değil mi? Bebeğimi benden ayırmalarına izin vermezdi.
"Lütfen beni bırakma." dediğimde beni kendisinden ayırdı ve çatık kaşlarla baktı. "Bunu asla yapmam, asla. Bunu benden istesen bile yapamam ki."
"Kilo aldım, çirkin oldum." Bana onaylamaz bakışlarla baktı.
"İstediğin kadar kilo al, seni sevmeye devam edeceğim. Ben seni güzelliğin için sevmiyorum, güzel Leydim. Seni sen olduğun için seviyorum. Her şeyi unut, ama bunu unutma. Dış görünüşünün benim için bir önemi yok. Seni o yüzden sevseydim bunca yıl bekler miydim? Beklemezdim. Dış görünüş yaşlanınca illaki bozulacak, ama sen benim için hâlâ güzel olmaya devam edeceksin."
Bilerek bu kadar kısa tuttum. Daha fazla uzatırsam anlamı kalmayacaktı.
Diğer bölümde görüşmek üzeree.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judia'nın Laneti
FantasyBeni duvara yaslarken kaçmamam için bacağını bacaklarımın arasına koyarak dizini sürttü. Yutkunarak ona baktım. Mavi gözleri avını bulmuş gibi bakarken "Neden ısrarla yapmanı istemediğim şeyleri yapıyorsun, güzel Leydim?" diye sordu. Bunu sorarken d...