Gerçekler

134 20 21
                                    

Göz yaşlarımı yanaklarımdan silerken burnumu çektim. İnsanların ya da başka varlıkların benden bu kadar kolay vazgeçmesinden sıkıldım. Gerçekten kolay unutulan birisi miydim? Bu dünyada hiç mi iz bırakmadım? Herkes için koca bir hiç miyim?

Bilmiyorum, kendi içimde boğuluyor gibi hissediyorum. Nefes almak istiyorum, ama boğazımı sıkan eller bunu yapmama izin vermiyor. Nefes almamı zorlaştıran hissi biliyor, ama yine de karşı çıkıyorum.

Rahatlamama, özüme dönmeme ihtiyacım var, farkındayım. Fâkât içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Sadece uyumak istiyorum. Uyumaktan başka bir şey yapmak içimden gelmiyor.

Kendime gelmeliyim, bunu yapacak gücüm yok. İçimde amansız bir boşluk var. O boşluk beni daha çok kendine çekerken buna engel olamıyor, o boşluğun beni yutmasına izin veriyorum. Buna engel olabilirim, kendi hayatıma mutlu mesut devam edebilirim. Fâkât bunu yapacak gücü kendimde bulamıyorum. Kolumu kıpırdatasım yok. İlerlemeliyim.

İlerlemeli ve hayatıma devam etmeliyim. Ama içimde bir şeyler kırılmış, düzelmiyor. Daha doğrusu düzelten yok. Bana el uzanmasını bekliyorum, birisi beni sevsin istiyorum.

İstediğim şey öylesine bir sevgi değil. Beni bırakmasın, hep benimle olsun istiyorum. Her saat, her dakika hatta her saniye yan yana olalım istiyorum. Bu mümkün değil, biliyorum.

Herkesin yapması gereken görevleri var.  Her saniye yanımda olmasını istemek de saçmalıktı. Sadece gerçekten sevilmeye ihtiyacım vardı.

Baki...

Bana sürekli beni sevdiğini söylüyordu. Ama gerçekten seviyor muydu? Buna etrafımdakiler evet derken, ben neden bu soruyu cevaplayamıyordum? Evet dersem kendime, hayır dersem de ona ihanet edeceğimi zannediyordum. Ama böyle bir şey olmayacaktı. Ona ihanet etsem bile bu umrumda olmamalıydı. Neden hâlâ onu umursuyordum ki?

Bu saçmalıktı. Bana basbayağı öl demişti. Bana cevap verdiği için pişman olması, bunu istediği anlamına gelmez miydi zaten?

Çoğu zaman sorguluyordum. Bana böyle bir şey diyen, kanımı emen birisi beni gerçekten seviyor muydu? Sevgi ne demek bilmiyordum. Birisini sevmek ne demek, onu da bilmiyordum. Ama böyle olmadığı belliydi.

Sevgi insanı güzelleştirirdi, beni ise çirkinleştirmişti. Dağınık saçlarım, zayıflamaktan çökmüş yanaklarım ve mora dönüşmüş göz altım ile harabeden farksızdım. Üstümdeki beyaz geceliğim ise buruşmuştu.

Her gün yavaş yavaş bütün duygularımı kaybediyordum. Ve bu, kendi isteğimle olan bir şey değildi.

Baki beni duygusuz kadın olmam için zorluyordu. Önceki hayatımda öyleydim, şimdi de olabilirdim. Fâkât öyle birisine dönüşmek istemiyordum. Bu hayatımda bütün duygularını gizleyen birisini tanımıştım. Çok... çok korkutucuydu. Onun gibi olmaktan istemiyordum, lakin ondan daha kötüsüne dönüşeceğimi de biliyordum.

Labirentin içinde kaybolmuş gibiydim. Tam çıkışı bulduğumu zannedip sevinecek iken gördüğüm çıkmaz beni daha da dibe batırıyordu. Mutlu olmak istiyordum, değil mi?

Böylesine kötü bir ruh mutlu olabilir miydi?

Herkesten sakladığım yanım duvarın köşesine geçmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bunun nedeni ise bu dünya...

Bu dünya cehennemden farksız değildi. Her gün olaylar oluyor, savaşlar oluyor, kayıplar yaşanıyordu.

Ama biz Baki ile evlenince savaşlar son bulacak, halk ise sonsuz bir mutluluğa erecekmiş.

Peki ya ben? Ben mutlu olabilecek miydim? Neden kimse beni düşünmüyordu? Neden herkes onları düşünmemi istiyordu?

Savaş bitmezse de bana bir zararı olmazdı. Herkes ölürdü. Belki ben de ölürdüm.

Judia'nın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin