İyi okumalar, güzel Leydilerim/Lordlarım.
Ne yani!
Hep mi uzaktan seveceğim seni..
Hiç mi beraber uyanmayacağız?Benden uzaklaştığında ona bakmaya devam ettim. Kötü koku geri gelmişti. Sadece o kokuyu bir süreliğine unutmuştum. Ellerimi burnuma götürürken "Buradan gidelim mi?" diye sordum.
O da kokuyu hatırlamış olmalı ki elini burnuna götürdü. Ve yüzünü buruşturdu. Onun duyu organları benimkinin aksine daha gelişmişti. Benden daha fazla koku aldığına emindim.
Kapıyı açtığında çıkmamı bekledi. Ben önden çıkarken gördüğüm kalabalık ile adımlarım durdu. Baki, arkamdan çıktı ve önümüzdeki kalabalığa baktı.
Mera, bastonunu yere vurarak "Bu odaya neden girdin?!" diye sesini yükseltti. Bakışları ben ve Baki'nin arasında dönüp duruyordu. Arkasında binlerce kişi vardı, ama bize bir şey yapamazdı. Bana belki, ama Baki'ye asla. Baki'ninde bana zarar vermelerine izin vereceğini zannetmiyordum.
Baki, "Sorun ney?" dedi. Sesi umursamaz, bakışları donuktu. İçeride beni öpen gitmiş, yerine cesetten farkı olmayan birisi gelmişti. Omuz silktim. Bu hallerine alışıktım. Ama yinede içimi saran merak vardı. Onlardan neden nefret ediyordu? Tek nedeni ben olamazdım. Başka nedeni olmalıydı.
Büyük bir neden...Babasından, ona karşı ilgisiz ve katı olduğu için nefret ediyordu. Sahi... Ondan nefret ediyor muydu? Babası ölene kadar onu sevmesi için uğraştığına emindim.
Mera, "O odaya girmen yasaktı. Bu hepimizin uyacağı bir kural. Ama siz, kuralı çiğnediniz!" derken bağırmaya devam ediyordu. Bu yüksek ses doğrultusunda geriye doğru adım attım. Bu ses... Kulaklarımı kanatacak cinstendi. Baki kötü durumda olduğumu anlamış olmalı ki kolumdan tutarak kendisine yaklaştırdı. Sinirli olsa bile bana karşı yumuşak olmaya çalışıyordu. Bunu boynundaki belirginleşen damardan anlayabilirdiniz. Ve çenesi nasıl hâlâ kırılmadı? Dişlerini fazla sıkıyordu. Elim yanağına gittiğinde şaşkınca bana baktı.
"Sakin ol." diye fısıldadığımda elimi tutarak dudaklarına götürdü ve masum bir öpücük kondurduktan sonra elimi indirirken okşadı. Elimi indirse bile okşamaya devam ediyordu. Sanırım bu onu sakinleştiriyordu. Bakışlarımızı birbirinden çekip onlara yönelttik. Bize sinirle bakan birkaç göz... Korkutucu değillerdi. Aksine, buradan çok komik görünüyorlar.
Baki, sert ama öncekine nazaran daha sakin bir ses tonuyla konuştu. "Kendi Saray'ımda hangi odaya girip gidemeyeceğimi siz değil, ben seçerim. Üstelik... O yasağı ben kendim koydum, kendim bozdum. Bunda bir sakınca göremiyorum."
Mera bozulmuş bir ifadeyle bize baktığında arkadan Melis lafa karıştı. "O odaya giren kişiye o odada kırbaç cezası vardı. Bu durumda o cezayı siz değil, Lavinia hak ediyor." Sözü bitince ağzım aralandı. Beni kırbaçla dövmeyi mi düşünüyorlardı? Hemde o odada!
Baki, Melis'in bu sözünden sonra eski haline geri döndü. Bu sefer onu nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum. Çünkü gözleri kırmızılaşmıştı. Elimin altındaki vücudu daha da büyürken yutkundum. Vampir kimliğindeyken vücudu büyüyordu ve damarları daha belirgin oluyordu. Açıkçası, bedeni zaten büyüktü. Ama vampirken bir canavarı anımsattığı için ondan kaçmayı tercih ediyordum.
"Benim önümde Leydim'e zarar vereceğinizi iddia ediyorsunuz! Bu hakkı size kim veriyor?" diye sesini yükselttiğinde ondan uzaklaşmak istesem bile yerimde durdum. Bana zarar vermeyecekti, buna emindim. Çünkü bana zarar verecek kişilerle kavga ediyordu. Öyleyse korkmama gerek yoktu. Aslında hiç korkmama gerek yokmuş. Ona şans verseydim eğer, bu ve diğer ülkelerin düşmanı olmama rağmen beni ülkenin başına getirecek kadar kendini aşardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judia'nın Laneti
FantasyBeni duvara yaslarken kaçmamam için bacağını bacaklarımın arasına koyarak dizini sürttü. Yutkunarak ona baktım. Mavi gözleri avını bulmuş gibi bakarken "Neden ısrarla yapmanı istemediğim şeyleri yapıyorsun, güzel Leydim?" diye sordu. Bunu sorarken d...