Çarpmamın etkisiyle kütüphanenin anahtarı ve çantam yere düşmüş, tüm eşyalarım dağılmıştı. Karşımdaki kişi telefonunu çıkarttı ve el fenerini açtı. Tüm bunlar olurken büyük bir hızla geri adım attım ve kime çarptığıma baktım. Kütüphanede defalarca karşılaştığım ve dün arabasına çarptığım açık kehribar renkli gözlere sahip olan çocuktu. Yani benim tabirimle bal gözlü çocuk.
''Hay Allah, çok affedersiniz. Fark etmedim geldiğinizi.'' dedim ve ışığı açmak için içeriye doğru ilerledim. El feneriyle bana ışık tutmuştu.
''Sorun değil. Sizi korkutmak istemezdim. İyi misiniz?''
''Evet, iyiyim sağ olun.'' dedim ve ışığı açıp koşar adımlarla kapıya döndüm. ''Birinin geleceğini tahmin etmemiştim. Eren dokuzda kapattığını söylemişti ve şimdi de saat on olunca ve Eren de kapatabileceğimi yazınca.'' Neden heyecanlandığımı bilmeden, nefes bile almadan art arda bir sürü cümle sıralamıştım. İstemeden belli belirsiz gülümsedim.
O da gülümsedi. ''Işığı açık görünce hala burada olduğunu sandım. Burada unuttuğum bir şey vardı. Onu almaya gelmiştim.''
''Anladım. O zaman siz unuttuğunuzu alın, ben de kapıyı kilitleyeyim ve çıkalım.'' dedim ve eşyalarımı toplamak için yere çöktüm.
Aynı şekilde o da yere çöktü ve eşyalarımı toplamaya başladı. Bal gözlü çocuğa kahve ısmarla yazdığım defter tam önünde duruyordu. Telaşla elimi yazının üzerine kapattım ve defteri kendime doğru çektim. İnşallah görmemiştir Ada diye içimden söylendim. ''Zahmet etmeyin, ben hallederim.'' dediğimde topladığı eşyaları bana uzattı.
Artık yerde bir şey kalmadığında ayağa kalktık. Her zaman oturduğu masaya ilerledi ve üzerinden bir şeyler alıp, ışığı da kapattıktan sonra yanıma geldi. ''Çıkabiliriz.''
Kapıyı kilitledikten sonra bir süre olduğum yerde kaldım. ''Ee anahtar bende kaldı. Eren nasıl açacak yarın sabah kapıyı?'' diye kendi kendime konuştum.
Beni duymuştu. ''İki anahtarı var. Yedeğini size bırakmıştır.'' dediğinde anlamayan gözlerle baktım. ''Laf arasında bahsetmişti iki anahtarı olduğundan, oradan biliyorum.''
''O zaman sorun yok.'' dedim ve anahtarı yarın Eren'e teslim etmek üzere çantama attım. ''Şey arabanız için çok üzgünüm tekrardan. İstemediniz ama dediğim gibi tamirini yaptırabilirim.'' dedim mahcup mahcup.
''O konuyu dert etmeyin, ben hallettim.''
Belli belirsiz gülümsedim. ''Peki o zaman, teşekkür ederim tekrardan.'' Kahve ısmarlama teklifimi hatırladım ama böyle şeyler yanlış anlaşılmayacak şekilde nasıl söylenir bilmediğim için söyleyememiştim.
''Rica ederim... O zaman iyi akşamlar.'' dedi ben bir süre sustuktan sonra.
''İyi akşamlar.'' dediğimde yavaşça arkasına döndü ve karanlığa doğru ilerledi.
Arabama bindiğimde burnumda hala kokusu dolanıyordu. Daha önce hiç bu kadar ferah ve huzur dolu bir deniz kokusu duymamıştım.
Bugün yaptığım resimde eksik olan şeyin ne olduğunu bulmuştum. Sadece bir ada çizmiştim. Yani kendimi anlatmıştım. Şu ana kadar hayatımda ne olmasını istediğim hakkında henüz fikrim yoktu ama şimdi anlamıştım. İhtiyacım olan şey denizdi. Adanın etrafına deniz çizecektim. Bal gözlü çocuk istemeden de olsa bana kokusuyla ilham olmuştu. Bunu nasıl düşünemediğimi bilmiyordum. Sonuçta ada denizde olurdu.
Başımı yan koltuğa çevirdim ve bana verdiği su şişesini alıp, biraz içip koltuğa geri koydum. Adını yine öğrenemediğim bu çocuğun neden sürekli karşıma çıktığını anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...