12. Bölüm

1K 193 24
                                    

Karanlık ve sisli bir orman yolunda Deniz'le beraber koşuyordum. Savaş beş yaşındaki haliyle bizden kaçmaya çalışıyordu. Biz Savaş'a ulaşmaya çalışırken hemen arkamızdaki Melih Karahan da bizi yakalamaya çalışıyordu ve ara sıra silahıyla ateş ediyordu. Bir yandan kurşunlardan kaçıyor, bir yandan da Savaş'a ulaşmaya çalışıyordum.

Biz şimdiki yaşımızdayken Savaş'ın neden beş yaşındaki hali karşımdaydı anlamamıştım ama yine de ona kavuşmak, koşup sarılmak istiyordum.

"Savaş, dur bekle ne olur. Kaçma. Neden kaçıyorsun?" dedim nefes nefeseyken. Çok yorulmuştum.

"Hiçbiriniz benden kaçamazsınız." dedi arkamızdaki Melih Karahan. Deniz'i neden yakalamaya çalıştığını anlıyordum ama benden ve Savaş'tan ne istiyordu bu adam?

Deniz'i birkaç adım arkamda bırakarak hızlandım ve Savaş'ı yakalayıp boyumu ona eşitledim. "Neden kaçıyorsun?" dedim ağlayarak. "Ben senin kardeşinim."

"Ondan kaçıyorum." dedi hüzünlü bir sesle.

"Kimden kaçıyorsun?"

Savaş başını Melih Karahan'a doğru çevirdi ve kolunu kaldırıp eliyle onu işaret etti. "Ondan kaçıyorum."

"Neden? Neden kaçıyorsun ondan, nereden tanıyorsun onu?" dediğim sırada bir kurşun sesi tüm ormanda yankılandı.

"Deniz." dedim korku dolu bir sesle ve başımı ona doğru çevirdim. Vurulmuştu!

"Deniz'e git." dedi Savaş, bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Beni onunla bulacaksın... Durma Ada, hadi koş. Kurtar Deniz'i."

Savaş'ın yanından hızla Deniz'e doğru koşarken Deniz birden gözlerimin önünden kaybolmuştu. "Deniz." diye tüm ormanda yankılanan bir sesle bağırdım. "Neredesin?"

Korkuyla etrafıma bakarken Melih Karahan da aynı şekilde gözlerimin önünden kayboldu. Savaş'ı görme umuduyla arkama döndüm. Ama boşunaydı. O da birden ortadan kaybolmuştu. "Savaş." dedim yine yüksek bir sesle. "Savaş, Deniz. Neredesiniz? Beni burada bırakamazsınız."

Olduğum yerde bir yandan hıçkırarak ağlarken bir yandan da Deniz ve Savaş'ın adını sayıklıyordum. "Bırakmayın beni. Nereye kayboldunuz?"

Sayıklayarak ve ağlayarak uykumdan uyandım. Nefes nefese kalmıştım ve terlemiştim. Teknenin içindeydim, üzerimde bir battaniye vardı ve içerisi sıcacıktı. En son güvertedeki koltukta üşüyerek uyumaya çalışıyordum. Buraya nasıl gelmiştim?

Deniz getirmiştir Ada.

İçerisi karanlıktı. Sadece küçük bir fener vardı ve o da sadece kendi çevresini aydınlatıyordu.

Ağzım çok kurumuştu, çok susamıştım ve bu yüzden ayağa kalkıp feneri alarak içeride bir dolap aramaya başladım. Yemek hazırlanabildiğine göre dolap da olmalıydı.

Şanslıydım, birkaç adım sonra buzdolabına ulaştım ve kapağını açtım. Dolabın içinde dört tane incirli yoğurt vardı. Buruk bir şekilde gülümsedim. Deniz benim için incirli yoğurt almıştı.

Sahi Deniz neredeydi?

Kapıya doğru yaklaştım ve camdan baktım. Dışarıdaydı. Bir elinde sigara bir elinde viski bardağı vardı ve güverteye yaslanmış, uzaklara bakıyordu. Ceketini çıkarmıştı ve rüzgar gömleğini şiddetli derecede havalandırıyordu. Üşümüyor mu bu havada? diye kendi kendime düşündüm. Rüzgarın sesine bakılırsa hava hissedilir derecede soğuktu.

GEÇMİŞİN TUTSAKLARI  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin