52. Bölüm

76 4 195
                                    

"Hadi artık aşağı inelim.'' dedim dudaklarımız birbirinden ayrıldığında. Nefes alışverişlerimiz hala düzene girmemişti.

"Sen az önce dayına neyi itiraf ettiğinin farkındasın değil mi?" dedi Deniz başparmağıyla dudaklarımı severken.

"Farkındayım." dedim yersiz bir özgüvenle. "Sen farkında mısın bilmiyorum ama dayım bebeğimin senden olduğunu biliyor. Yani yanacaksak beraber yanacağız. Dayım sadece bana söylenmeyecek yani. Sen de nasibini alacaksın."

"En fazla ne yapabilir Ada? Vuracak hali yok ya bizi." dedi. Ben ne kadar çekiniyorsam Deniz o kadar rahattı.

"Vurmaz da benim burnumdan getirir herhalde."

"Çocuk yapmak kötü bir şey mi?" dedi alt dudağına dişlerini bastırıp. Gözlerimi devirip sorusunu görmezden geldim.

"Çocuk yaptığımıza inanamıyorum." dedim yeni öğrenmiş gibi.

"Yaptık artık." dedi arsız arsız gülerken. Ben gerginlikten ölmek üzereydim ama Deniz o kadar rahattı ki düşündüğü tek şey çocuk yapma eylemiydi. "Pişman mısın?"

Ofladım ve elimi karnıma yasladım. "Hayır Deniz tabii ki de pişman değilim. Bebeğimizi istiyorum. Çok istiyorum."

''Bebeğimiz ikimizi ilgilendiren bir şey ve bu konu hakkında kimsenin yorum yapma hakkı yok Ada. Ne benim ailemin ne senin ailenin. Dayın hiçbir şey demeyecek. Bana güven.''

''Nasıl bu kadar eminsin bundan? Ya ağzına geleni söylerse?''

''Söyletmem Ada, bu kadar basit. O bebek bizim bebeğimiz. İkimize ait olan bir şey hakkında kimse ahkâm kesemez.'' dedi ciddiyetle. Az önceki rahat tavrı gitmiş, yerine ciddi bir ifade yerleşmişti.

''Dayım benim ailem.'' dedim sessizce. ''Onu kaybetmek istemiyorum Deniz. Tamam, aşağıda sınırı aşmış olabilirim. Söylenmemesi gereken şeyleri söylemiş olabilirim. Hatta geri dönülmez bir yola da girmiş olabilirim ama bir şekilde çözmemiz gerek. Sonuçta dayım kan bağım olan ve beni bu yaşa getiren tek büyüğüm.''

Deniz içli bir nefes aldı. ''Kimseyi kaybetmeyeceksin. Mecburen orta yolu bulacağız artık. Yarın seni isteyeceğiz, bilmem hatırlıyor musun? Buzları eritmemiz gerek.''

''Farkında mısın, her işimizde illa bir pürüz çıkıyor. Yani aksilik olmadan atlattığımız tek bir işimiz yok maşallah. Biz şöyle bir kurban mı kessek, kurşun mu döktürsek, ne yapsak? Kara büyü mü vardır nedir? Yolunda gitmiyor hiçbir şey.''

''Bazen kurşun döktürmek ve kurşun sıkmak arasında gidip geliyorum.'' dedi mırıldanarak. ''Kara büyü de çok mantıklı aslında. Ne yapsak bozdursak mı bu büyüyü acaba?'' dedi, bu sefer mırıldanmamış, sesini normal kullanmıştı. Yüzünde de ondan beklemediğim bir şekilde ciddi bir ifade vardı.

''Sen ciddi misin? Büyüye inanmıyorsun herhalde değil mi?'' dedim, kaşlarım havalanmış, dudaklarım şaşkınlıkla açılmıştı.

Dudakları yarımca kıvrıldı. ''Oradan bakınca inanıyor gibi mi görünüyorum?'' dedi sırıtıp. Elimi elinin içine aldı ve kapıya doğru yürüdü. ''Artık inelim yoksa dayın bu sefer gerçekten kıyamet koparabilir.''

Bacaklarım titreye titreye Deniz'in peşinden yürüdüm. O ne kadar rahat ve korkusuzsa ben o kadar gergin ve korkaktım. Tamam, dayım beni öldürecek değildi. Kıyamet koparacak da değildi elbette ama hayal kırıklığına uğradığı kesindi. Ona büyük bir minnet borcum vardı. Yüzünü hiç yere eğdirmemem gerekirken şimdi yüzüme bakacak bir yüz bile bırakmamıştım onda.

GEÇMİŞİN TUTSAKLARI  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin