"Bugünün en güzel çiftine diyelim o zaman." dedi Salih Karahan gülerek Deniz'le beraber yanımıza gelirken. Ne konuşmuşlardı bilmiyordum ama ikisi de neşeliydi ve kahkahayla gülüyorlardı.
"Teşekkür ederiz." dedi Deniz mahcup bir sesle. Onu tanımasam utandığını düşünecektim.
Gökalp'le aynı anda birbirimizden habersiz kadehlerimizi kaldırdığımızda Salih abi ve Deniz çoktan masaya ulaşmıştı. Gökalp'e bakıp yaşadığımız tesadüf için gülümsedim. O da bana gülümsüyordu.
Salih abi ve Deniz kadehlerimize kadehlerini tokuştururken Deniz çoktan yanıma gelip elini belime sarmıştı. Başımı ona çevirdim ve gözlerinin içine baktım. O kadar güzel bakıyordu ki göz bebeklerine bile sarılmak istiyordum. Ben onun bakışlarında kaybolduğumda bana doğru eğildi ve alnımı öptü. "Ama sen böyle her defasında kendine aşık edemezsin Ada Hanım. Bizdeki de kalp." diye fısıldadı kulağıma. Gülümsedim.
Salih abi ve Gökalp yanımızda olduğu için Deniz'in söylediklerini mecburen görmezden geldim ve başımı içeriye çevirdim. Yalnız kaldığımızda ilk işim bunun karşılığını vermek olacaktı.
Kalabalık, zaman geçtikçe daha da artıyordu. "Neyse, biz buralardayız. Yine uğrarız." dedi Salih abi elini hafifçe sallarken. "Kendinize iyi bakın."
"Görüşürüz Salih abi." dedi Deniz elini Gökalp'e uzatırken. "Memnun oldum tekrardan."
Gökalp de elini uzattı ve Deniz'in elini sıktı. "Ben de memnun oldum. Lansmanda başarılar."
Deniz "Sağ ol." dedi ve elini çekti. Onun ardından ben de elimi uzattım ve bu görüşmenin son tokalaşmasını yaparken gülümsedim. Gökalp'in eline dokunduğumda o tanıdık his içimi tekrar yoklamıştı. Anlam veremesem de aldırmadım ve arkasından gidişini izledim. Onu daha önce gördüğüme emindim.
Gittiklerinde ilk işim Deniz'i soru yağmuruna tutmak olmuştu. "Salih abi anlatmış mı her şeyi? Gökalp ailesinin gerçek olmadığını öğrenmiş mi? Gökalp senin ve Melih'in düşman olduğunu biliyor muymuş?" Deniz konuşmayı unutmuşçasına beni hayran hayran izlerken gülümsüyordu. "Deniz sana diyorum."
Deniz gülerek başını iki yana salladı. Ardından ciddileşti. "Hayır, henüz bir şey anlatmamış. Gökalp'in gerçek ailesini bulduktan sonra anlatacakmış. Ama miras bildirimini yapmış. Yani Salih abinin tüm mal varlığı Gökalp'in. Tabii Gökalp'in henüz bundan da haberi yok."
"Sence nasıl biri? Gökalp yani." dedim merakla Deniz'e bakarak. "Tamam, gerçek ailesi değil ama Melih ve Özgür'den çok farklı. Acaba hiçbir şey hatırlamıyor mu?"
"Bilmiyorum Ada. Salih abi ona gerçekleri anlatınca öğreneceğiz artık."
Dudaklarımı aşağı sarkıttım ve arkamdaki uzun tabureye oturdum. Neyse ki buraya bunu koymayı akıl etmişlerdi. Yoksa bütün gün topuklu ayakkabı ile asla duramazdım. Ben spor ayakkabı insanıydım. "Haklısın, neyse... Deniz bu arada biz ne zaman gideceğiz? İtalya'ya yani. Dayıma ne diyeceğim? Bir de o var."
Deniz karşıma geldi ve önümde durup ellerini yanaklarıma koydu. "Çarşamba sabahı. Ama ondan önce Aydın'a gideceğiz."
"Aydın mı?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet. Dayıma ne diyeceğim demiyor muydun? Gidip haber vereceğiz. Belki Güneş'le aran da düzelir. Hem sen benim ailemle tanıştın. Sen beni tanıştırmayacak mısın?" dedi tek kaşını kaldırıp. Yüzündeki gülümsemeye engel olamadığını görebiliyordum ve bu ifadesini o kadar çok seviyordum ki tutup öpesim geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...