Melih "Sen nereden öğrendin bunları?" diye Deniz'e hesap sorduğunda Özgür'ün yüzüne baktım. Şaşırmış ya da mahcubiyet duyuyor gibi durmuyordu. Aksine arsız bir şekilde gülüyordu.
"Bu saatten sonra nereden öğrendiğimin ne önemi var? Yıllardır herkesten sakladığın sır şimdi benim ellerimde. Ve eğer bize zarar vermekte ısrar edersen bu sırrı baban dahil herkes öğrenecek. Karar senin."
"Beni tehdit edebilecek ya da korkutacak en son kişi bile değilsin. Söylediklerin beni korkutmadı. Git kime ne anlatırsan anlat."
"Yani diyorsun ki ben sizinle uğraşmaya devam edeceğim, Özgür'ü öldürebilirsin ya da babama her şeyi anlatabilirsin. Doğru mu anladım?"
"Özgür'ü vuramayacağını ikimiz de biliyoruz. Babama anlatacağın şeyler ise artık umurumda değil."
Deniz derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. "Sabrımın sınırlarını çok zorladın Melih, üzgünüm." dedi ve saniyeler içinde Özgür'ün bacağını hedef alıp tetiğe bastı. Önce gök gürültüsü seslerini bile bastıran bir ses yankılandı. Sonra kurşunun deldiği bacağını tutan Özgür'ün çığlığı kulaklarımızı yokladı.
İnanmakta zorluk çekiyordum ama Deniz Özgür'e ateş etmişti.
Melih'in bağırışları kısa süreli sessizliğimizi bozduğunda Uygar'ın koluna girdim. Midem yine bulanıyordu ve şu an kusmak en son istediğim şey bile değildi.
"Özgür oğlum. İyi misin?... Ne yaptın ulan? Ne yaptın oğluma? Söyle!"
"Bizden, özellikle Ada'dan uzak duracağını söylemediğin her an oğluna bir kurşun daha sıkacağım."
"Bırak onu."
"Bırakacağım bırakacağım. Ama sen beni böyle uğraştırırsan kapına ölüsünü bırakacağım."
"Nasıl bir manyaksın lan sen? Bırak onu yoksa-"
"Kes sesini. Burada tehdit cümlesi kuracak biri varsa o da benim. Söyle, dediklerimi tekrar et. Senden, ailenden, Ada'dan uzak duracağım, kimseye zarar vermeyeceğim de." dedi Deniz ve birkaç saniye Melih'in cevap vermesini bekledi. Melih susmayı tercih ettiğinde Deniz silahını kaldırdı ve gökyüzüne bir kurşun daha gönderdi. "Sen kendi oğluna bile acımayan şerefsizin birisin."
Melih'in son sözleri "Merhameti senden öğrenecek değilim." olmuştu. Ardından Deniz telefonu kapattı ve aşağı sarkıttığı silahı Özgür'ün başına dayadı.
"Baban bile acımıyor sana görüyor musun? Ben neden acıyayım?" dedi saçlarından yağmur damlaları süzülürken. Burada sırılsıklam olmuştuk ve şahit olduğum şeyler beni olduğum yere bayıltacak kadar korkunçtu. Deniz Özgür'ü vurmuştu. Tamam, öldürmemişti ama birini vurmuştu. Öfkeli olduğunu biliyordum ama hiç dışarıya yansıtmamış, içinde yaşamıştı. Şimdi ise birinin canını yakmak isteyecek kadar öfkeliydi. "Söylesene sana neden acıyayım?" dedi bağırarak. "Seni öldürmemem için tek bir şey söyle."
"Beni öldürmen için çok sebebin var. Düşmanının oğluyum. Sevdiğin kız bizim yüzümüzden öldü. Kardeşin ölümle pençeleşiyorsa bizim yüzümüzden. Atının kanında zehir varsa bizim yüzümüzden. Şimdi de bu kız." dedi bana bakarak. Yağmurun yüzündeki bütün kanları temizlediğini fark ettim. Bacağındaki yeni kurşun yarasına da yağmur damlaları vuruyordu. "Şimdi de onu bizim yüzümüzden kaybetmekten korkuyorsun."
Deniz gözlerini kıstığında bütün vücudu gerilmişti. "Deniz yapma, bilerek yapıyor." dedim bir anda. Dilimin tutulduğunu hissediyordum ve bu cümlelerin ağzımdan nasıl çıktığına dair hiçbir fikrim yoktu. "Seni kışkırtmasına izin verme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...