"İyi misiniz?"Ellerimle saçlarımı geriye atıp birkaç saniye kendi yansımama baktım ve yutkundum. Kalp atışlarım hala düzene girmemişti.
"Hı hı." dedim sessizce. "Yediğim bir şey dokundu sanırım." Ellerime baktım, titriyordu. Görmemesi için arkama sakladım.
Tesadüflere inanıyordum. İki buçuk aydır başıma gelenler hep tesadüfler sonucu olmuştu. Tesadüf eseri Deniz'le tanışmıştım. Ondan sonra olan her şey de bunun sonucuydu. Ama şu an yaşadığım şey bir tesadüf olamazdı. Öldüğü kanıtlanmış biri tesadüfen geldiğim bir mekanda böyle karşımda duramazdı. Deniz daha iki gün önce mezarına gitmişti.
"Şuradan bir çıkıp hava alın isterseniz."
Korkuyordum, kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki nefesimi hissetmiyordum. Hayal değildi, bu oydu. İnsanlar bu kadar da çift yaratılamazdı. Beynim böylesine gerçekçi bir oyun oynayamazdı. Ve ben beynim bana oyun mu oynuyor yoksa gördüğüm şey gerçek mi diye öğrenmeden buradan ayrılmak istemiyordum.
Derin bir nefes aldım ve ona doğru döndüm. "Sanırım öyle yapacağım." dedim güçlü durmaya çalışırken. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum ama belli etmemeye çalışıyordum. Korkumu anlamaması için sesimi de düzeltmeye çalışıyordum ama sanırım başaramamıştım. Bir süre onu izledim ve eskiden tanıdığım birini anımsamaya çalışır gibi baktım. Adını öğrenmek zorundaydım ve bunu belli etmeden yapmalıydım.
"Kötü görünüyorsunuz."
"İyiyim, teşekkürler." dedim gülümsemeye çalışarak. Muhtemelen dudaklarım hareket bile etmemişti. "Yüzünüz çok tanıdık geldi de. Aynı lisede okuduğum birine çok benziyorsunuz. Çok saçma olacak ama o olabilir misiniz acaba?"
Gülümsedi. "American Lisesi'nden bahsediyorsanız olabilir."
Sanki doğru bilmişim gibi şaşırdım. "Gerçekten mi? Evet ben de oradaydım. Hayat ne kadar garip ve dünya ne kadar küçük değil mi?"
"Öyle. Ama ben pek çıkaramadım sizi. Adınız neydi?"
"Esra." dedim bir anda aklıma gelen ilk ismi söyleyerek. Ne olur ne olmaz diye kimliğimi gizlemek daha iyiydi. "Sizinki neydi?" Kalp atışlarım daha da hızlandığında merakla ağzından çıkacak o ismi bekledim. Bayılmaktan korkuyordum. Çok korkuyordum.
"Cansu." dedi saniyeler içinde. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Dengemi sağlamakta zorluk çekerken elimle lavaboya tutundum. Yalan söylüyordu. "Ama adınız ve yüzünüz hala tanıdık değil."
"Ya öyle mi?" dedim neredeyse kekeleyerek. "İnsanlar gerçekten de çift yaratılmış." Bir süre sustum ve bir ipucu yakalamak için bir şeyler düşündüm. Aklıma adını söylemek geldi. Bakalım ne tepki verecekti? "Cemre'ydi." dedim. "Bahsettiğim kız Cemre'ydi."
Yüzünde bir mimik bile oynamadı. Ya gerçekten Cemre değildi ya da çok iyi rol yapıyordu. Hayal kırıklığıyla başını iki yana salladı. "Hmm hayır, öyle birini tanımıyorum."
Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum ama gülümsedim. Bütün vücudum titriyordu. Hissettiğim tek duygu korkuydu. Şaşkınlık duyamıyordum. Nedenini nasılını bile düşünemiyordum. Sadece korkuyordum.
"Anladım." dedim yutkunarak. "Çok benziyorsunuz." Beni başını sallayarak yanıtladı. "Az önce konuşmanıza istemeden kulak misafiri oldum. İstanbul'a yeni mi geldiniz?"
"Evet, dört yıldır İspanya'da yaşıyorum ve dört yıldır ilk kez İstanbul'a ayak basıyorum. Çok özlemişim."
"İstanbul özlenecek en güzel şehir." dedim ve çantamı alıp son bir kez aynaya baktım. Bir ruhtan farksızdım. "Neyse, rahatsızlık verdiysem kusura bakmayın, iyi günler." dedim ve telaşla lavabodan çıktım. Zor tuttuğum gözyaşlarım saniyeler içinde yanağımı doldurmuştu. Ne hislerime ne düşüncelerime ne de kalp atışlarıma söz geçiremiyordum. Ruhum benden bağımsız hareket ediyor gibiydi. Sanki bir kukla arıyormuş da benim bedenimi seçmiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...