"Hiç." dedim maili Kimsin? diye yanıtlarken. "Tansiyonum düştü sanırım."
Deniz kolunu tekrar omzuma attı ve başımı göğsüne yasladı. Aklımdaki soruların haddi hesabı yoktu. Kazaya sebep olan kişi Melih'in adamıysa babam o şerefsizin adamı mıydı yani? Deniz'in bu kadar acı çekmesine sebep olan kişi benim babam mıydı? Şimdi ölümle pençeleşen Melis'i o hale getiren kişi benim babam mıydı?
Deniz'in bunu bilip bilmediğini merak ettim. Kaza raporunu okumamış mıydı? Cemre'nin arabasına çarpan kişinin ismini biliyor muydu? Benim o adamın kızı olduğumu biliyor muydu? Bilmiyorsa, öğrenince ne yapacaktı? Beni sevmeye devam edecek miydi?
Beynim bulanıyordu. Kafayı yememek için kendimi zor tutuyordum. Hayat gerçekten çok garipti. Nasıl olmuştu bilmiyordum ama Deniz'i mahveden bu acının sebebi babamdı ve hayat Deniz'in kollarına beni atmıştı.
Gördüğüm rüyayı hatırladım. Özgür bana Deniz'den bahsederek Senin kim olduğunu öğrendiğinde seni hayatında tutacağını mı sanıyorsun? demişti. Gerçekten dehşete düşmüştüm. Melih ve oğlu beni tanıyor muydu? Demek istediği şey bu muydu? Bundan mı bahsetmişti? Tırnaklarımı avuç içlerime geçirirken düşündüğüm şeyler bunlardı. Titriyordum, kalbimin sıkıştığını hissetmiştim.
Babam hala onlar için mi çalışıyordu? Savaş yanında mıydı? Bunların cevabını bir an önce öğrenmek istiyordum.
Yardıma ihtiyacım vardı. Ve bana sadece Deniz yardım edebilirdi ama şimdi bana sadece o yardım edemezdi. Söyleyebileceğimi düşünmüyordum. Ben Cemre'nin katilinin kızıyım diyemezdim. Melis'in bu halde olmasına sebep olan kişinin kızıyım diyemezdim. Saklayamayacağımı da biliyordum ama en azından şimdilik saklamak zorundaydım. Melis hastaneden çıkana kadar bekleyecektim.
Sorularının cevaplarını öğrenmek istiyorsan yarın sabah saat 10:00'da yazdığım adrese gel.
"Uygar, Ada'yı eve götürür müsün?" dedi Deniz hastanenin önüne geldiğimizde. Hala maili düşünüyordum. Cesaret edip gidebilir miydim? Orada kimle karşılaşacaktım? "Daha sonra evine gidersin, tekrar buraya gelmene gerek yok."
"Götürürüm de tek kalacaksın burada."
"Bir şey olmaz, amcamın odasında kalacağım. Uyur dinlenirim. Yarın işe gelmeyeceğim." dedi ve bana döndü. "Ada dikkat et." dediğinde olumlu anlamda başımı salladım.
"Tamam, bir şey olursa ara." dedi Uygar ve Deniz arabadan indi. "Ada gerçekten neyin var? Barın oradan ayrıldığımızdan beri yüzün kireç gibi." dedi Uygar dikiz aynasından bana bakarak.
"Bir şey yok. Sanırım biraz fazla etkilendim." dedim bakışlarımı kaçırarak. Acaba Uygar'a söylese miydim? Yok, olmazdı. Uygar Deniz'den hiçbir şey saklamazdı. Ona hemen söyleyeceğine emindim.
"Uyuyup dinlen güzelce eve gidince." Başımı salladım ve hemen sonrasında kapıya yaklaşıp cama yaslandım. Konuşmak ya da herhangi bir şey yapmak istemiyordum. İçimdeki siyah oyuk giderek büyüyordu. Rengi bile şimdi daha da koyuydu sanki.
Hayatımı yönetemiyordum. Sanki biri yazıyordu ve ben oynuyordum. Kendi hayatımın kontrolünü kaybetmiştim.
İçim içimi kemiriyordu. Ben neden bunları yaşıyordum? Bu tesadüfler neden beni buluyordu? Keşke her şey bir kabus olsaydı.
Eve geldiğimde Deniz'in odasına değil buradaki ilk odama gittim ve bir an önce sabah olması için yatağa yatıp gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım. Kendimi Deniz'e ait bir yerde olmaya yakıştıramıyordum. Onun aşkını, sevgisini, kokusuyla uyumayı hak etmiyordum. Suçlu hissediyordum. Sevdiğim adamın çektiği acılardan kendimi sorumlu tutuyordum. Bu yüzden onun yatağında uyumak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...