"Adı ne olsun?" dedi Deniz hediye ettiğim atın yüzünü severken. Çok güzeldi. Simsiyahtı. Kirpikleri uzundu. Yeleleri ipek gibiydi. Tüyleri ışıl ışıl parlıyordu.
"Kömür olsun mu? Baksana kömür gibi simsiyah." dedim elimi uzatıp çenesini severken. Kömür başını eğdi ve ani bir reflekse elimi yaladı. O kadar hızlı gelişmişti ki bu, korkup çığlık atmıştım. "Ayyyy."
Deniz güldü ve koluyla başımı kendine çekip alnımı öptü. "Tamam Kömür olsun." dedi uzunca bir nefes verirken. "Teşekkür ederim sevgilim. Bu zamana kadar aldığım en değerli üçüncü hediye bu." Soran gözlerle baktım. İlk iki hediyeyi soruyordu bakışlarım. "Birinci hediyem sensin. İkincisi de bebeğimiz." dedi bir kez daha alnımı öpüp.
"Peki bir sıralama yapsan, bu ne olurdu?"
"İlki sen olurdun." dedi düşünmeden. "Bebeğim için canımı veririm ama sen olmasaydın bebeğimiz de olmazdı. Her şey senin varlığına bağlı." Yanına iyice sokulup beline sarıldım. "Bir gün korkunu yendiğinde seninle ata binelim olur mu?"
"Ben uzaktan seviyorum. O kadar yakın temasa gerek yok sevgilim. Üstünde gezmesem de olur."
Deniz kısık bir sesle güldü ve saniyeler içinde beni havaya kaldırıp çitlerin üzerine oturtarak bacaklarımı iki yana açtı. Düşmemem için belimden sıkı sıkı tutmuştu, ben de omuzlarına tutunup öyle destek alıyordum. "Uzaktan sevmek çok zor değil mi? Neden kendine bunu yapıyorsun?" dedi tek kaşını kaldırıp.
"Bazı durumlarda katlanılabilir bence. Uzak olması sevmediğim anlamına gelmez ki." Elimi kalbime koydum. "Eğer burada hissediyorsam uzak denmez ona. Baksana ne kadar yakın."
"Ben mesela." dedi saçıma uzanıp. "Saçların olmadan, gözlerin olmadan, sesin olmadan, sana dokunmadan, seni öpmeden, sana sarılıp uyumadan yaşayamam."
Gülümsedim ve onu tekrar ettim. "Saçların, gözlerin, sesin olmadan, sana dokunmadan, seni öpmeden, sana sarılıp uyumadan nefes alamam. Herkesi, her şeyi uzaktan sevebilirim ama seni. Seni asla." Ellerimi yanaklarına yasladım. Gülümsüyordu.
"Ay tenli sevgilim benim." dedi ellerini ellerimin üzerine koyarak. Önce bir avucumu sonra bir avucumu öptü. "Yanında dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyorum. Hiçbir sevgi sana olan sevgimden daha kutsal değil. Seni ömrüme sığmayacak kadar büyük bir sevgiyle seviyorum."
Eğilip dudaklarına uzun ve hasret dolu bir öpücük bıraktım. Sanki yıllar sonra tekrar kavuşmuş gibiydi dudaklarım. Neden böyle hissettiğimi anlayamamıştım. Sonuçta bu her gün yaptığımız bir eylemdi. Başımı çekip baş parmağımı alt dudağının altında gezdirdim. "Seni yanımdayken bile özlüyorum. Bu çok tuhaf değil mi?"
"Değil." dedi gülümseyerek ve saçlarıma uzandı. "Mesela benim ellerim. Dokunmadığı her an saçlarını özlüyor. Her telini hem de."
"Saçlarıma olan özel ilgin nereden geliyor?" dedim ve eğilip boynunu öptüm.
"İpek gibi yumuşacık. Pamuk yüzüne çok yakışıyor. Saçlarının sayısı kadar çok seviyorum seni."
"Ama saçlarımızı saymamız imkansız sevgilim. Milyonlarca belki de."
Gülümsedi. "Ben de işte seni milyonlarca seviyorum. Sayılamayacak kadar çok."
"Hmm." dedim ve başının tam tepesini öptüm. "Senin şu romantikliğin bir gün beni öldürecek."
"Senin de güzelliğin beni öldürecek." dedi elini karnıma koyarken. "Güzel bebeğim şimdiden haberin olsun, annen dünyanın en güzel kadını ve gün geçtikçe güzelleşiyor. Bence gizli bir formülü var. Çünkü insan aklının alamayacağı bir güzelliğe sahip olmak pek de mümkün değil sanki normal şartlarda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN TUTSAKLARI (+18)
General FictionNabzım değiştiği için derin nefeslerim yerini kısa ve sığ nefeslere bırakmıştı. Onun nefesinin de düzensiz olduğunu fark ettiğimde kollarımı boynuna sarıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. "Seni seviyorum." dedi usulca, dakikalardır sabırsızlıkla b...