3 temmuz 18:27
Lisa gözlerini duvarda asılı olan saate sabitlemiş saatin 19.00 civarı olmasını bekliyordu. Bir yandan da televizyonda açık olan araba yarışı programına göz atıyordu ama daha çok saati izliyordu. Yemek saatine az kalmıştı.
Kocası programdan keyif alarak ilgiyle izliyordu ama Lisa'nın ne arabalara ne yarışlara ilgisi vardı. Yine de söz hakkı yoktu, kocası ne açarsa onu izlerdi. Kocasının işte olduğu saatlerde ev işlerinden kalan sürede hiçbir şeyden geri kalmamak için belgesel ya da haber izliyordu. Film açtığında genelde bitiremeden Dohyeon gelmiş oluyordu, o yüzden pek film izleyemiyordu.
Saat yaklaşınca Lisa ayaklandı, "Ben sofrayı hazırlayayım," dedi mutfağa yönelirken. 19.00'a kadar sofra hazırlanıp önüne yemek koyulmamış olursa Dohyeon çok sinirleniyordu. Takıntıları vardı ve Lisa onlara uymak zorundaydı. Lisa bunu acılı şekillerde öğrenmişti.
"Lütuf ediyor sanki," dedi Dohyeon ters şekilde, "Hazırlayacaksın, ne yapacaktın başka?"
Lisa durduk yere ani yükselişlere maruz kalmaya alışkındı ama hiçbir zaman sebebini bilmiyordu. Yanlış bir şey demediği halde azar işittiği çok oluyordu. Karşılık vermedi.
Mutfağa geçtiğinde sanki boğucu bir havadan yeni çıkmışçasına derin ve temiz bir nefes aldı. Bu ana kadar kocasının yanında otururken sanki nefes almıyordu.
Hızlıca sofrayı kurup iki kişilik tabak-çatal-bardak çıkardı. Kocası gelmeden önce yaptığı yemekleri ısıtırken Dohyeon da ağır şekilde masaya oturdu. Asık suratıyla karısını izlerken mutfaktaki havayı da salonda yaptığı gibi kasvete çevirdi. Lisa sanki yine nefes almıyormuş gibi hissetmeye başlamıştı.
Üzerindeki gözler Lisa'ya ağırlık çökmesine sebep olurken her zamanki gülümsemesini takındı ve tenceredeki yemeği karıştırırken kocasına döndü, "Gününün nasıl geçtiğini anlatmadın."
Dohyeon sandalyede iyice yayıldı, "Anlatsam ne anlayacaksın ki?"
Lisa bozuntuya vermedi. Asla vermezdi. Gülümsemesi dudaklarında sabitti, "Senin için anlamaya çalışırım."
Dohyeon alayla güldü, "Sen bir bok anlamazsın."
Lisa cevap vermedi. Yeterince ısınıp ısınmadığını kontrol etmek için tahta yemek kaşığına doldurduğu yemeği dudağına değdirdi. Uygun bir sıcaklıktaydı. Yemeği paylaştırdıktan sonra tabağı kocasının önüne koydu. Dohyeon memnuniyetsiz şekilde önündeki tabağa baktı. Hiçbir şeyden memnun olduğu yoktu zaten.
Dohyeon çatalına uzandığında yanında duran kaşık gürültülü şekilde yere düştü. Dohyeon hiç istifini bozmadı, kendisinin eğilip alacak hali yoktu. Lisa hızlıca Dohyeon'un ayağının dibine düşen kaşığı yerden aldı ve yenisiyle değiştirdi.
Kocasının isteklerini tamamladığından emin olduktan sonra kendi yemeğini de koyup masaya oturdu. Her zamanki gibi masada derin bir sessizlik vardı. Lisa iyi bir eş olup sohbet açmaya çalıştı.
"Jennie ve Taehyung evleniyormuş. Taehyung birkaç hafta önce teklif etmiş," dedi Lisa. Söylerken bile mutlu olmuştu.
"O orospu kılıklı kızı ancak Taehyung gibi bir gavat herif alırdı zaten."
Lisa yutkunmakta zorlandı. Dohyeon'la bir şeyi tartışmak imkansızdı. İnatçı bir adamdı ve kafasındaki düşünceden ölse dönmezdi. Yine de Lisa, en yakın arkadaşına bu şekilde hakaret edilmesine susmak istememişti, "Liseden beri beraberler ama," dedi. Ürkerek devam etti, "Hem Jennie öyle biri değil."
Dohyeon öyle bir bakış attı ki Lisa neredeyse konuşmayı unutacaktı.
Susup yemeğine döndüğünde Dohyeon sert şekilde konuştu, "Ne zaman görsem kıçına kadar şort, göbek hep açık. Orospu gibi geziyor, fiyat bile biçemezsin. Taehyung da adam olacak sözde ama kızı yanında öyle gezdiriyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i weren't | liskook
Fanfictionchanel elbise, dior çanta, valentino parfüm, inci kolye, pembe ruj, şiddetli evlilik, kapatılması gereken morluklar, uyulması gereken kalıplar ve kenar mahallenin kafa karıştıran sanatçı ruhlu serseri çocuğu