20:03
Lisa salona girdiğinde Rosé heyecanla Lisa'nın üzerine atıldı, sıkıca sarıldılar. Dohyeon, kolundaki karısının bu tarz çocukça hareketler yapmasından nefret ettiği için keyifsizce homurdandı.
Rosé, asık suratını çekmek istemediği için Dohyeon'a selam bile vermedi. Teyzesi ve eniştesiyle selamlaşırken Lisa'nın gelmiş olmasından dolayı inanılmaz rahatlamıştı. En son Jennie ile gerildiklerinden beri bir daha konuşmamışlar ve Jennie, Lisa'nın nişana gelmeyeceğinden korkmuştu.
Lisa, Rosé ile sarılmaları bitince keyifle Jennie'nin ve Taehyung'un ailesiyle selamlaştı. Jisoo'yu ezelden beridir görmüyordu, ayaküstü kısa bir sohbet ettiler. Arkadan gelen başka misafirler de olduğu için Jisoo'yu fazla oyalamak istemeyerek ilerledi Lisa.
Rosé, masalarını göstermek için Lisa ve ailesine rehberlik etti. Henüz kendi anne babası gelmediği için onlar gelene kadar Lisa'ların masasında oturdu. Koşuşturmaktan yorulduğu için Lisa'yla beraber durmaya karar vermişti. Daha fazla içinde tutamayınca Lisa'ya doğru eğildi, heyecanını ve rahatlamasını paylaştı, "Seni gördüğüme o kadar sevindim ki! Jennie gelmeyeceksin diye çok korkuyordu."
Lisa bu konunun üzerine düşünmek istememişti. Kardeşler bazen kavga edebilirdi, sıkıntı yoktu. Omuzlarını silkti ve o da Rosé'ye doğru eğildi, "Taehyung için geldim zaten," dedi gülerek.
Rosé de gülmesine karşılık verdi. Ne olursa olsun Lisa'nın geleceğini zaten biliyordu. Jennie de biliyordu. Yine de Jennie kendisini kötü hissettiği için Lisa'nın gelmemesi ihtimalini kendine ceza olarak düşünüp durmuştu.
"Lisa, dik otur!"
Annesinin otoriter sesiyle Lisa dikleşti. Her zamanki hanımefendi oturuşuna geri döndü. Rosé bu duruma karşılık gözlerini devirdi. Teyzesinin inadına omuzlarını düşürüp kamburca oturdu. Teyzesinin onaylamayan bakışları üzerine geldikçe Rosé keyifleniyordu.
Masa o kadar sessiz ve soğuktu ki Rosé oturdukça yaşlanıyor gibi hissediyordu. Lisa'yla konuşmak istiyor ama ağzını açtığı gibi sesi masada yankılanıyordu sanki. En sonunda içi şişince Lisa'nın koluna girdi ve ayağa kaldırmaya yeltendi, "Gel bizimkilerin yanına gidelim," dedi hevesle.
Lisa oturduğu yere çivilenmiş gibi azıcık bile kıpırdamadı. Saniyesinde Dohyeon araya girdi, "Gerek yok," dedi Lisa'nın yerine karar vererek.
Rosé'nin sinirleri olabilecek en üst raddeye gelmiş, feminist damarları kabarmıştı. Lisa'yı tekrardan çekiştirdi, "Sana soran olmadı."
Lisa'nın bir diğer kolunu da Dohyeon tuttu, "Karım yanımda otursun istiyorum," dedi. Sesi ya da bakışları Rosé'yi endişelendirecek bir sertlik barındırmıyordu. Rosé şuan sadece gereksiz bir kısıtlama veya kıskançlık olduğunu düşünüyordu ve buna uyuz oluyordu. Dohyeon'un normal konuşmasının arkasına saklanan sert tonu sadece Lisa duyabiliyordu.
Rosé hiç usanmadan durup burada Dohyeon ile kavga edebilirdi. Bayan Manobal yeğenini tanıyordu, bu yüzden araya girdi, "Kocası istemiyor, kızım. Israr etmesene."
Rosé şok olmuş şekilde teyzesine baktı, "Şaka gibisiniz. Alt tarafı Jisoo'ların yanına gideceğiz. İstemiyorsa Dohyeon kendisi gelmez, olur biter."
Bay Manobal sabrı taşmışçasına derin bir nefes çekti. Rosé gibi kızlardan hiç hoşlanmıyordu. Özel günler olmadıkça karısının yeğenini görmezdi zaten, gördükçe heyheyleri geliyordu. Bir kız çocuğu böyle asi ve dik başlı yetiştirilmezdi. Kız çocuğunun susup oturmayı bilmesi gerekiyordu ve bu kız susmak nedir asla bilmiyordu. Eline verseler onu öyle bir yola getirirdi ki bundan sonra izin almadan kafasını yerden bile kaldıramazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i weren't | liskook
Fanficchanel elbise, dior çanta, valentino parfüm, inci kolye, pembe ruj, şiddetli evlilik, kapatılması gereken morluklar, uyulması gereken kalıplar ve kenar mahallenin kafa karıştıran sanatçı ruhlu serseri çocuğu