☆²⁹ m

3.9K 182 1.4K
                                    

beklentilerinizin karşılanacağı hoş ve güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum ama kızlar, 5k kelime. isterseniz ara vere vere okuyun 🎀 bu bölüme çok uğraştım ve yazması cidden yorucu bir bölüm oldu. siz de önceki bölümlerde beni 500 yoruma kadar çıkardınız, eğer şimdi bu bölüme yorumsuz kalırsanız benim motivasyonum çok kırılır şimdiden söyleyeyim✨ 

keyifli okumalar DÜŞÜNCELERİNİZİ MUTLAKA BELİRTİN BU BÖLÜM İÇİN ÇOK HEYECANLANMIŞTIM ÇABUKKK 🤭🤭🤭

we could fuck in the sun and dance 'till dawn

21:13

Jungkook'un yer ayırdığını söylediği mekan, ki buraya mekan demek burayı kesinlikle aşağılamak olurdu, Lisa'nın tahmin edebileceğinden çok ötedeydi. Daha önce böyle bir yerde bulunmadığı için değil, Lisa buradan çok daha lüks yerlerde bulunmuştu ama Jungkook'un kulvarında olan bir yer kesinlikle değildi ve Lisa'nın tahminlerinin ötesinde olmasının sebebi de tam olarak buydu.

Lisa buraya geldiği andan itibaren kendini çok daha rahat hissetmeye başlamıştı. Böyle yerlere alışıktı, bu ve benzeri lüksler içinde büyümüştü. Nasıl davranması gerektiğini, ne demesi gerektiğini hatta nasıl gülümsemesi gerektiğini bile biliyordu; Jungkook'un aksine. 

Geniş altın renkli kapıdan geçip klasik müzik, büyük kristal avize ve romantik akım tabloları kombosunun bulunduğu geniş resepsiyona geçtiklerinde takım elbiseli adam bilgisayarından rezervasyonu kontrol ederken başka bir takım elbiseli adam Jungkook'un yanına gelip vestiyere götürmek amacıyla, "Efendim ceketinizi alayım," dediğinde Jungkook'un kaşlarını çatıp, "Sebep?" demesi bunun ilk göstergesiydi.

Lisa lükse alışıktı. Alışık olmadığı şeyler bambaşkaydı. Mesela Jungkook'un birbirinden alakasız siyah gömleği ve kot pantolonuyla Lisa'ya havalı bakışlar atarak, "Gangnam'a ve randevumuza layık olmuş muyum?" demesi, Lisa'nın kombinden dolayı kanamaya yüz tutan gözlerini görünce dramatik şekilde gömleğini çıkarıp, "Giydir beni," demesi, Lisa siyah sportif kıyafetlerin dolu olduğu dolapta uygun bir şeyler ararken arkasından sarılması ve şakalaşıp öpmesi hiç alışık olmadığı bir şeydi.

Jungkook gerçekten de Lisa'ya layık olmak istiyordu. Lisa'nın kendi sınırlarının çok üstünde olduğunu biliyordu. Lisa akıllıydı, zengin bir aileden geliyordu, eğitimliydi, kültürlüydü, yetenekliydi, hizmetçileri bile vardı. Jungkook ne değilse Lisa da tam olarak oydu. En azından Jennie ve Rosé'nin ilişkilerine tepkisi böyleydi, ikisi de bastırarak defalarca kez Jungkook ve Lisa'nın bambaşka olduklarının altını çizmişti. Lisa'nın kalmaya geldiği ilk gün taksiden inince mahalleye attığı tedirgin bakışları ve apartmana ilk girdiğinde etrafı incelerken rahatsız olması 'ikimiz farklı dünyalara aitiz' demese bile demiş kadar olmasına yetmişti.

Altın rengi ve açık bir kırmızının hakim olduğu havadar terasta, manzaranın en iyi gözüktüğü masaya oturduklarında papyonlu garson siparişleri almak için başlarında bekliyor, Jungkook menüdeki ne oldukları hakkında hiçbir fikri olmadığı yemek isimlerinde göz gezdiriyordu. 

Lisa ise menüye bakmıyor, Jungkook'a bakıyordu. Genelde yemeğe çıkıldığı zamanlarda Lisa ne yiyeceğini kendisi seçmez, Dohyeon ikisi için de bir şeyler sipariş verir, annesi ise yemeklerin arasından kalorisi en düşük olan ne varsa ondan söylerdi. Lisa'nın karar verme mekanizması zamanla körelmişti. Jungkook'un ikisi için sipariş vermesini bekliyordu.

Jungkook anlamadığı yemek isimlerinden kafasını kaldırıp Lisa'nın bakışlarına karşılık verdi. İkisi de ilk önce karşısındakinin hamle yapmasını bekliyordu.

if i weren't | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin