☆¹⁹

1.6K 184 93
                                    

4 Eylül, 14:52

Jin'in planı Jungkook'a biraz fazla gelince burnun diki daha çekici gözükmüştü. Bu yüzden abisinin planını kendi çapında biraz değiştirdi.

"Bugün ne kadar da güzel gözüküyorsun," dedi Jungkook. Rosé davetsiz misafirine gözlerini devirip ofisinin içinde dolaşarak, Jungkook'un tanıştıkları 2 yıl boyunca hala daha ne olduğunu öğrenemediği işlerini yapmaya devam ediyordu, "Nesin sen ya? Tanrının biz fani yaratıklara bir lütfu falan mı?"

"Uzatma, ne istiyorsun?" Rosé biliyordu ki Jungkook iltifat ediyorsa mutlaka bir işi düşmüş olmalıydı. Normal şartlarda tek yaptığı şey sinir etmek oluyordu. Rosé bazen Jungkook'la arkadaş olduğuna şaşırıyordu.

Jungkook, Taehyung'un üniversiteden arkadaşıydı ve okul bittikten sonra Taehyung'la beraber Seul'e geldiğinde, Jennie ve Rosé'yle de kaynaşmıştı. Jennie'yle üniversite zamanlarında da arkadaşlardı gerçi çünkü Jennie, Taehyung'u ziyaret etmek için sık sık Busan'a giderken Taehyung'ta tatillerde Seul'e döndüğünde bazenleri yanında Jungkook da geliyordu. Rosé bu zamanlarda Avusturalya'da olduğu için biraz geri kalmıştı.

Lisa geçen seferinde yeni evli arkadaşlarını sabahın köründe sıkıştırıp zorla buluşmaya uğraştığı için Jungkook'a kızdığından Jungkook, hatasını tekrarlamak istememişti. Bu yüzden şimdi Rosé'yi sıkıştırmaya gelmişti.

"Sana da iki güzel laf etmeye gelmiyor," dediğinde Rosé'nin kaşları havalandı, "Geliş sebebin bana iltifat etmekti madem, o zaman artık gidebilirsin," dedi ve parmaklarıyla Jungkook'a kalp yapıp yapmacık bakışlar gönderdi.

"Peki o zaman," Jungkook, Rosé'nin kalplerine ve yapmacık gülüşüne aynı şekilde karşılık verdi, "Beni Lisa'yla görüştürebilir misin?"

Duyduğu şey Rosé'nin uzandığı raftan çekilip genişçe ağzının açılmasına ve sonra da gülmesine sebep olmuştu, "Ciddi misin sen?" diye sorduğunda Jungkook hala parmaklarıyla kalp yapmaya devam ediyordu, "Hayırdır, geçen ay hoşlanıyorsun dediğimizde kuduruyordun, şimdi de buluşmak mı istiyorsun?"

Jungkook sırıttı, "Aynen öyle."

Rosé'nin ne düğün sabahındaki öpücükten ne de birkaç gün önceki market buluşmasından haberi vardı. Ofisine gelip tatlılıklar yapmaya çalışarak Lisa'yla buluşmak istediğini dillendirince Jungkook, gözünde tam bir aptal aşığa dönmüştü. Rosé keyiflendi ve sinsi bir gülümseme yayıldı dudaklarına, "Kabul et o zaman."

"Neyi kabul edeyim?"

Rosé sinsiliğinden ödün vermeden kıkırdadı, "Neyi olacak, parti gecesi Lisa'ya deli divane aşık olduğunu kabul et. Çiftleşme. Çağrılarını. Kabul. Et."

Jungkook gözlerini devirdi. Rosé'nin hala daha bu konuyu hortlatmasına sinir olmuştu. Özellikle de çiftleşme çağrısı lafından nefret ediyordu ve diğerleri gibi Rosé de bunu çok iyi biliyordu. Daha sonrasında bunun kendi aleyhine kullanılacağını biliyordu ama durum ciddiydi. Yenilgiyi kabul edercesine ofladı, "Tamam," dedi, "Çiftleşme çağrısı yaptığımı kabul ediyorum."

Rosé afalladı bir an. Jungkook'u sinir edip eğlenmek istemişti ama bıkkın bir ifadeyle kabul etmesi işi bozmuştu. Kabul edeceğini hiç düşünmemişti çünkü bundan nefret ediyordu. Bu muhabbetlerin sonu her seferinde eğlenceli atışmalarla biterdi. Jungkook sabırsızca sallandı, "Görüştür şimdi beni."

Rosé'nin alaylı bakışları ve gülüşü silindi, "Görüştüremem."

"Ne demek görüştüremem?" Jungkook şaşırmış ve de sinirlenmişti.

Rosé keyifsizce omuzlarını düşürdü, "Lisa'nın evli olduğunu bildiğini sanıyordum. Seninle görüşmek istemez."

"Siz kuzen değil misiniz? Evine çağır, ben de geleyim," Jungkook sabrının son demlerindeydi. Bu kızla görüşmek neden bu kadar imkansızdı? "Ne yani, sana da mı gelemez?"

if i weren't | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin