in the middle of my chaos, there was you
6 Ocak, 11:45
"Bu sabah ofisimde ilginç bir ismi ağırladım sevgili Bay Jeon," dediğinde Bay Ha-Joon, telefonun ucundan alaylı alaylı gülüyor, ofis masasının döner sandalyesinde arkasına yaslanmış şekilde bir sağa bir sola dönüp duruyordu, "Kim olduğunu asla tahmin edemezsiniz."
Jungkook bir yandan omzuyla kulağı arasına sıkıştırdığı telefonla, sabahın erken saatlerinde babası ve abisiyle beraber geldiği yanmış dükkandaki sağlam malları ayırıyorken bir yandan da beklenmedik şekilde arayan avukatla konuşuyordu. Bir an önce ne diyecekse demesini bekliyordu çünkü gerçekten, işi başından aşkındı.
Karşı taraftan ses gelmeyince, "Tahmin etmemi mi bekliyorsun?" dedi Jungkook. Ağır kasayı taşırken yorulduğu için nefes alışverişi düzensizleşmişti, "Hayırdır, flört mü ediyoruz?"
Bay Ha-Joon, Jungkook'un bu kaba tavrını ve laubali hitap şeklini duymazdan geldi. Alaylı bir ton vardı sesinde, "Bay Shon hiç üşenmeyip o kadar yolu gelmiş ve bu davayı bırakmam için beni tehdit etme gereği hissetmiş."
Elindeki mavi kasayı dışarı çıkardığı sırada bıkkınlıkla ofladı Jungkook, "Böyle bir şeye maruz kaldığın için üzüldüm," diye geveledi. Benim de geçen gün en yakın arkadaşımı öldüresiye dövmüş ama çocuk arayıp sızlanmıyor, demek istedi, ve arkadaşım bunun için bir ailenin bir yıllık kazancı kadar para da almadı.
"Yo hayır hayır," dedi avukat güleç bir sesle, "Gururum okşandı doğrusu."
Jungkook ne demesi gerektiğini pek bilemiyordu ve zaten halihazırda içinde bulunduğu durum yüzünden yoğun bir sinir halindeydi, "Şuan pek müsait değilim," dedi, "Söyleyeceğin kayda değer bir şey yoksa mahkeme gününe kadar konuşmayalım." Bir türlü sevememişti zaten şu adamı.
Bay Ha-Joon, Jungkook'un sinirlerini nasıl daha çok sınayabilirmiş gibi bir deney yapıyormuşçasına itici bir kahkaha attı, "Sizin için ne kadar kayda değer bilemiyorum sevgili Bay Jeon ama ofisime kadar gelinip hayatıma kastetme isteğiyle ağır tehditler almak, bu işi artık benim için bir namus meselesi haline getirir. Kimse benimle bu tondan ve bu perdeden konuşamaz, ne demek istediğimi anlıyor musunuz?"
Jungkook, soluklanmak için dükkanın dışına taşıdığı kasayı fırlattığı yerin yanına çöktüğünde elinin tersiyle alnını ve gözlerini ovuşturdu. Dışarıda kar soğuğu olmasına rağmen dükkanın içi, hala daha alevlerin izleri varmış gibi sıcaktı ve hareket halinde olmak Jungkook'u yormuştu. Belki de kafası çok dolu olduğu için mentali vücuduna vurup yorulmasına sebep oluyor da olabilirdi, emin değildi.
Derince bir nefes alırken içine bıkkın bir his düştü Jungkook'un. Yere çöktüğü soğuk zeminde bacaklarını kendisine çekip bağdaş kurdu, "Bıraktığını mı söylüyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i weren't | liskook
Fanfictionchanel elbise, dior çanta, valentino parfüm, inci kolye, pembe ruj, şiddetli evlilik, kapatılması gereken morluklar, uyulması gereken kalıplar ve kenar mahallenin kafa karıştıran sanatçı ruhlu serseri çocuğu