don't you cry tonight, i still love you baby
20:05
Jennie'nin ağlamaları bitmiyordu.
İlk önce Jungkook olanları anlattığında ağlamıştı. O kadar çok ağlamıştı ki ayakta durmakta zorlanmış, kapının girişine oturmuştu. Taehyung üstüne eğiliyor, sakinleştirmeye çalışıyordu. Jennie ağlarken bir yandan da ne kadar salak olduğunu söyleyip duruyordu. Salaklığın tescilli haliydi. Lisa'yla birlikte büyümüştü ve Lisa onun her anında yanında olurken Jennie, Lisa'nın en çok ihtiyacı olduğunda asla orada olmamıştı.
Sonrasında da içeri geçtiklerinde Lisa'nın halini görünce ağlamıştı. Hem de öncekinden daha beter. Öyle olmuştu ki herkes Jennie'ye teselli etmeye çalışıyordu, Lisa dahil. Jennie ağladıkça Lisa kendisini suçlu hissediyordu, arkadaşını bu hallere soktuğu için.
En sonunda Jungkook, Taehyung'a Jennie'yi işaret ederek birkaç kaş göz hareketi yaptı. Aralarında bir bakışma geçti, Jungkook gözleriyle dursun artık, demeye çalışıyordu çünkü Lisa'yı kötü etkilediğini görebiliyordu.
Taehyung henüz duyduklarını idrak edememişken Jennie'yle baş etmeye uğraşıyordu. Kulağına doğru, "Lisa'ya kötü hissettireceksin," diye fısıldadığında Jennie zor da olsa ağlamayı kesmeye çalıştı. Derin derin nefesler alıp gözlerini sildi, "Özür dilerim," dedi, "Ben," derken hıçkırdı, "Kötü oldum birden şey olunca. Özür dilerim."
Jennie, yarı oturur yarı yatar bir pozisyonda Lisa'nın yanına uzandı. Kollarını sıkı sıkı sardı arkadaşına, bu zamana kadar saramadığı zamanların acısını çıkarmak istercesine. Sonra da nasıl olduğunu sordu, ne demesi gerektiğini bilmiyordu çünkü şuan sadece tek yapmak istediği kendisine kızıp bağırmaktı.
Lisa çok da iyi hissetmiyordu. Tüm bu dayak muhabbetinden değil, Jennie ve Taehyung'a bu şekilde yakalandığı için. Şu zamana kadar saklamaya çalıştığı her şeyi öğrenmişlerdi ve tıpkı tahmin ettiği gibi ikisini de çok üzmüştü. Şimdi ikisinin de tıpkı Jungkook gibi polise gitmek, şikayette bulunmak, kaçmak gibi şeyler zırvalayacaklarını tahmin etmek zor değildi.
Jennie, Lisa'yı iyice göğsüne yatırmış bir şeyler söylerken Taehyung fırsattan istifade edip Jungkook'a mutfağı işaret etti ve beraberce mutfağa geçtiler. Henüz duyduklarının ağırlığını üzerinden atabilmiş değildi ama aklına takılan birkaç şey vardı. Şuanda en önemli konu olduğunu düşündüğü o şeyi sordu, "Dohyeon'a ne yaptın?"
Jungkook saçma bir şey duyduğunda oluşan o yüz ifadesinden yolladı Taehyung'a, "Sence ne yaptım?"
Taehyung sorusunun saçma olduğunu biliyordu. Yanaklarının içini kemirmeye başladı, "Ne halde?"
Jungkook çok rahat bir tavırla, "Lisa'dan beterdir," dedi. Soğukkanlılığını hiç bozmadan ekledi, "Umarım ölmüştür."
Taehyung sabır dilercesine arkadaşına döndü, "Başına bela aldın," dediğinde Jungkook umursamazca omuzlarını silkti. Taehyung, Jungkook'un olayın ciddiyetini farkında olmadığını görüyordu, "Babasını tanıyor musun? Dışişlerinde çalışıyormuş önceden, birkaç sene önce de belediyede başkanlık mı ne sikimse bir şeyler yapmış. Çevresini tahmin edebiliyor musun? Neden bize haber vermeden iş yapıyorsun ki kafana göre?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i weren't | liskook
Fanfictionchanel elbise, dior çanta, valentino parfüm, inci kolye, pembe ruj, şiddetli evlilik, kapatılması gereken morluklar, uyulması gereken kalıplar ve kenar mahallenin kafa karıştıran sanatçı ruhlu serseri çocuğu