Jungkook'un bir sorunu vardı.
Her şey nişanın bitmesinin ardından evlere dağıldıkları o gece başlamıştı. Jimin ve Hoseok'u gün bitiminde kalmaları için davet etmişti. Geçen sefer beraber kaldıklarında oldukça güzel vakit geçirmişlerdi ve buradan ta uzaktaki motellerine gidip rahatsızca kalmalarındansa Jungkook'ta rahatça kalmaları Jungkook'un içine daha çok siniyordu. Yatmadan önce beraber birer bira içip muhabbet etmişler ve kaliteli vakit geçirmişlerdi. Buraya kadar bir sorun yoktu.
Tüm sorun o gece gördüğü rüyaydı.
Neden böyle bir rüya gördüğünden emin değildi. Tam olarak rüya mı yoksa kabus mu olduğundan da emin değildi ama kendi bilincinin aksine rüyasındaki Jungkook halinden oldukça memnundu. O kadar memnundu ki uyanmak için kendisiyle bir savaş haline girmişti neredeyse.
Rüyanın etkisinden çıkmasının bu kadar zor olmasının bir sebebi de çok gerçekçi olmasıydı. Jungkook her şeyi gerçekten yaşamış gibi hissetmişti resmen. Lisa'nın elbisesi vücudundan usulca aşağı doğru kaydığındaki heyecanını hissetmişti. Yumuşak bedenine dokunduğunda elinin altında gerilen dokuları hissetmişti. Yattıkları yatağın pürüzlü çarşafının vücuduna değişini hissetmişti. Öptüğü dudakların o tadını, bıraktığı dil darbeleriyle altında kasılan bedeni, kıvama getirmek için oynarken parmaklarına geçen ıslaklığı, kızın sıcacık ağzını, içine girdiğinde titrek bir nefesle adını inlemesini... Hepsini gerçekmiş gibi hissetmişti.
Kendisiyle verdiği büyük savaşın galibi olarak uyandığında duyduğu büyük utancın asla bir tarifi yoktu. Evli bir kadını bu şekilde rüyasında görmesi Jungkook için yüz kızartıcı bir şeydi. Hele ki uyandığında kendisine selam çakan ereksiyonu utancını ikiye, üçe hatta dörde katlıyordu.
Kafasının altındaki yastığı alıp tüm gücüyle yüzüne bastırdı, "Sikeyim, sikeyim cidden," dedi kendi kendine. Daha sonra da kendisine kızgınca cevap verdi, "Siktin zaten, Jeon. Hala sikeyim diyorsun, siktin zaten."
Yastıkla kendini boğmak utancını geçirmeye yeterli olmayınca tekrardan yastığı başının altına koyup suratını tokatlamaya başladı, "Kendine gel, salak herif," diyerek sayıkladı bir yandan da. Hepsi Taehyung pezevengi yüzündendi. Çektiği videoyla durmadan Lisa'dan hoşlanma dalgasını geçe geçe kızı aklına sokmuştu. Bilinçaltına yer etmişti, o yüzden böyle bir rüya görüyordu. Bugün nişanda görmesi de üstüne tuz biber olmuştu. Tek sebep buydu.
Ne var ki rüyasından kesitler gözünün önüne geldiğinde içine bir sıcaklık ve heyecan duygusu yayılıyordu. Utancından etkilenmeyen tek organı hala gururla dimdik dikilirken Jungkook kendisini tokatlamaya, ellerini yüzüne bastırmaya devam ediyordu.
"Of, tamam. Sakinim. Geçti, bitti," dedi Jungkook kendi kendine. Bir kolunu kafasının altına koyup derin nefeslerle içindeki hayvani içgüdüleri yok etmeye çalıştı. Başka şeyler düşündü. Her görüşünde yaşam enerjisinin çekilmesine sebep olan babaannesini düşünmeye başladı. Bu kesinlikle tüm azgınlığını yok ederdi.
Babaannesinin görüntüsü durmadan Lisa'ya dönüşüyordu. Rüyasındaki anların tekrarı canlanıyordu gözünün önünde. Lisa'nın dizlerinin üzerine çöküşü, ellerine doladığı siyah saçları ve daha derine gitmesi için kafasını bastırışı tekrar tekrar oynuyordu kafasında. Rüyanın verdiği tatlı sarhoşluk Jungkook'un aklını bulandırınca boşta kalan eli inmemesi gereken yerlere inmeye başladı. Kavramaması gereken şeyleri kavradı. Rüyasında görmediği yeni sahneler belirmeye başladı zihninde.
Kendine dokunmak, kendisini bu şekilde tatmin etmek daha da hoşuna gitmeye başladı. Bu kızın hayali bile bambaşkaydı. Kuru elleri yeterince yardımcı olamayınca eline tükürmek için elini çekince o an aklı başına geldi, "Ne yapıyorum ben," diye mırıldandı. Hoş değildi, hiç hoş değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if i weren't | liskook
Fanficchanel elbise, dior çanta, valentino parfüm, inci kolye, pembe ruj, şiddetli evlilik, kapatılması gereken morluklar, uyulması gereken kalıplar ve kenar mahallenin kafa karıştıran sanatçı ruhlu serseri çocuğu