☆⁸

1.8K 181 155
                                    

1 Ağustos, 20:32

Lisa sakin bir akşam geçirebiliyor olmanın keyfini sürüyordu. Kendisine güzel bir kahve yapmış, keyifle içiyordu. Dohyeon bugün diğer günlere göre daha sakindi. Geldiğinden beri henüz bir şeye kızmamış, hatta Lisa'nın nadiren denk geldiği bir şey yapmıştı; akşam yemeğinin güzel olduğunu söylemişti.

Lisa, Dohyeon ile ilgili duygusal durumları çok fazla düşünmüyordu. Kocasıydı ve kocası olarak kabul etmek zorundaydı. Nefret ederek bir yere varamayacağını öğrenince Dohyeon'u sevmek için çok çabaladı. Güzel yanlarını görmeye çalıştı, evliliğini normalleştirmeye çalıştı. Bu çabası hep sonuçsuz kalsa da Dohyeon ne zaman Lisa'nın bir şeyine iltifat etse Lisa mutlu oluyordu, bu küçük anlara yoğunlaştırmaya çalışıyordu kendisini.

Doğduğu andan beri yaptığı hiçbir şey takdir edilmemişti. Dohyeon'un yemeğin güzel olduğunu söylediği gibi zamanlarda Lisa nihayet bir şeyi başarabilmiş olmaktan mutlu oluyordu.

Dohyeon oturduğu yerde rahat duramıyor, ha bire kıpırdanıyordu. Lisa ise kahvesini içerken hayal kuruyordu. Dohyeon kitap okumanın insanı gerçeklerden kopardığını ve aklını bulandırdığını söyleyerek Lisa'nın kitap okumasına karşı çıkıyordu, bu yüzden de Lisa kafasında kendi hikayelerini yazıyordu.

Kocasının kıpırtalarını fark edince Lisa hayal dünyasına küçük bir reklam arası girdi, "Bir sorun mu var, hayatım?"

Dohyeon elindeki kumandayı döndürüp durdu. Sanki bu soruyu bekliyormuşçasına heveslendi, "Çantamın içinde küçük bir paket var, git onu getir."

Lisa kahvesini masaya bırakıp Dohyeon'un çalışma odasına gitti. Dediği gibi çantasındaki küçük paketi getirip kocasına uzattı. Başka bir şey isteme ihtimaline karşı ayakta bekledi.

Dohyeon paketi almadı. Her zamanki gibi karısına komut verdi, "Aç."

Lisa uzattığı paketi geri çekip kocasının dediği gibi açtı. Açınca içinden çok pahalı olduğu belli olan pırlanta bir kolye çıktı. Lisa'nın yüzü düştü. Pırlanta kolyelerin bir anlamı vardı.

Lisa gülümseyemedi, zorla yutkundu. Beklenti ile kendisine bakan kocasından bakışlarını kaçırdı, "Teşekkür ederim."

Dohyeon rica ederek karşılık vermedi. Gülümseyerek arkasına yaslandı. Gülümsemesi Lisa'ya değildi, kendisineydi.

Lisa kolyeyi tekrardan paketin içine koyup üst kattaki yatak odasına doğru yol aldı. Güzel ve huzurlu geçtiğini düşündüğü akşamının böyle biteceğini düşünmemişti. Yine de bu, Dohyeon'un tüm o sakinliklerini ve kıpır kıpır hareketlerini açıklıyordu.

Odaya çıktığında Lisa çekmecesini açıp pırlanta kolyeyi Dohyeon'un bu zamana kadar aldığı diğer pırlanta kolyeleri koyduğu mücevher kutusuna koydu. 2 yıldır hiçbirini bir kez bile takmamıştı, pırlanta kolyeleri zaten hiçbir zaman beğenmemişti ama artık pırlanta kolye görünce midesi bulanıyordu.

Lisa kıyafetlerini gözyaşlarını tutarak çıkarmaya başladı. Bu duyguyu hiçbir zaman aşamıyordu, her seferinde ölümden beterdi. Evliliğinin en nefret ettiği kısmı buydu. Dolabına gidip Dohyeon'un en sevdiği iç çamaşırlarını giydi.

Pırlanta kolyeler Dohyeon'un sevişmek istediği anlamına geliyordu. Çok pahalı hediyelerin karşılığını bu şekilde alıyordu. Bir nevi, parasını veriyor ve keyfine bakıyordu.

Lisa'nın salondaki kahvesi çoktan buz gibi olmuştu bile.

4 Ağustos, 14:15

Lisa izlediği belgeselin sesini kısıp çalan telefonuna baktı. Arayan Jennie'ydi. Bu saatlerde Dohyeon şirkette oluyordu, Lisa rahat rahat konuşabileceğinin keyfiyle aramayı cevaplandırdı.

"Aşkımmmm!" diye bağırdı Jennie telefon açılır açılmaz, "Güzelim benim, bebeğim!"

Lisa güldü. Jennie'nin böyle deli dolu olmasını çok seviyordu. Arkadan Rosé'nin de sesi geldi, "Yeryüzüne düşmüş en mükemmel insan parçası."

"Yeter," dedi Lisa utangaç utangaç. Jennie ve Rosé görmeseler bile Lisa'nın utançtan kıpkırmızı olduğunu biliyorlardı. 

Jennie hemen kontrolünü yaptı, "Sesim iyi geliyor mu?"

"Dohyeon işte şuan," dedi Lisa. 

"Çok iyi, gün gittikçe güzelleşiyor," dedi Jennie. Modunun yüksek olduğu çok belliydi, "Hep beraber alışverişe çıktık. Gelinliğimi, damatlığı ve sizin nedime kıyafetlerini ayarlayacağız. Kaldır kıçını da gel çabuk."

Lisa emin değildi, "Gelebilir miyim, bilmiyorum."

Arkadan Rosé atladı, "Gelirsin gelirsin. Hazırlan hadi."

Lisa'nın keyfi kaçmıştı, "Bilmiyorum. Dohyeon'a sormam lazım ama izin vermez," dedi. Dohyeon'a sormak istemiyordu, kızacağını biliyordu. Başka bir şey olsa bunu göze alabilirdi ama sırf alışveriş için uğraşmak istemiyordu.

"Ben anneni arayayım, o konuşsun?" dedi Jennie. Lisa hemen karşı çıktı. Geçen sefer olanlardan sonra bir daha annesinden izin aldırmayı düşünmüyordu.

"Nişan günü bana elbiselerin fotoğrafını gösterseniz olmaz mı?" Lisa ara yolu bulmaya çalışırken Rosé ve Jennie mızmızlanıyordu, "Ne yani, nişana kadar görüşmeyecek miyiz?"

"Bu sefer beni es geçin," diye diretti Lisa. Keyfi de yoktu, birkaç gündür kendini iyi hissetmiyordu. Henüz ruhu iyileşmiş değildi.

"Lisa, biz seni hep es geçiyoruz zaten," diye çıkıştı Jennie. Rosé uzatmaması için Jennie'yi dürtüklese de Jennie bu durumdan nefret ediyordu. Rosé'yi ittirdi.

"Of, Jennie. Benim keyfimden mi sanki?" Lisa'ya bir bıkkınlık gelmişti. Arkadaşının daha anlayışlı olmasını bekliyordu.

"Evet, Lisa. Senin keyfinden." Rosé durumun gidişatından endişelenince telefonu Jennie'nin elinden kapmaya çalıştı ama Jennie tekrardan ittirdi Rosé'yi, "Dur sen de be."

Artık Jennie'ye tak etmişti. Yıllardır bu durumdan çok sıkılmıştı. Lisa'yı kendi öz kardeşi olarak görüyordu. Lisedeyken yeni tanıştıkları insanlara kendilerini hep kardeş diye tanıtırlardı, Jennie şu yaşında bile bazenleri hala Lisa'yı kardeşi olarak anlatırdı. Durum böyleyken Lisa'nın bu kadar iğrenç bir hayata maruz kalmasını kabullenemiyordu. Ne demekti 'izin vermemek'?

"Ne var seni bu kadar pasif yapan? Neyden çekiniyorsun bu kadar? Eğer senin keyfinden değilse neden?"

"Şuan seninle konuşmak istemiyorum," dedi Lisa. Bunları duymayı istemiyordu. Bu konuyu konuşmak istemiyordu. 

"Hep kaç zaten. Bir sorun varsa sana sahip çıkabileceğimi biliyorsun. Evleneceğin zaman bile kaçıp gidelim dedim, kabul etmedin. Oturup ağladın sadece, hiçbir şey yapmadın. Yani evet, Lisa. Senin keyfinden."

"Jennie!" diye uyardı Rosé. Jennie'nin bu şekilde konuştuğuna inanamamıştı. Jennie, Rosé'nin hiçbir uyarısını dikkate almıyordu, "Sorun bugün gelmemen değil. Sorun kendine bu hayatı layık görüyor olman, kurtulmak için çabalamaman."

Lisa hiçbir şey demeden telefonu Jennie'nin suratına kapattı.


×

×

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


sizce jennie haklı mı?

if i weren't | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin