M.M: Afiş çalışması.
P.L: Imagine Dragons – Believer
Betül Şahin'e.
Düşünceler, beyninize ulaştığında ne yazık ki oradan hemen gitmezlerdi. Bazen çok derin bir olay, bazen de küçük bir şeyi düşünürdük saatlerce. Hatta bazen bitmiş, üzerinden yıllar geçmiş olayları bile saatlerce düşünür, keşke derdik. İnanıyorum ki, birçoğumuzun beyni bu şekilde çalışıyor fakat yine inanıyorum ki, benim beynim bu olayı fazlaca abartmış durumda.
Yatağıma uzanır yâda o sırada, her ne iş yapıyorsam, her neredeysem bir anda düşünceler beynime doluşurdu. Dalgın bir şekilde beynimin içindeki kargaşaya tanık olurdum. Gözlüğümü çıkarıp gözlerimi ovalayarak daldığım derin düşünce kuyusundan sıyrılmaya çalıştım. "Sorun ne?" Sol yanımdan gelen ses, Arda'nın sesiydi. Yan gözle ona baktığımda, kafasını eğmiş ilgi ile beni izlediğini gördüm. Sürekli olarak içimden bir ses, hayatıma bu kadar kısa bir sürede girmesini sorun ediyordu ama bir başka ses, değişiyorsun diyordu kısık bir sesle. Büyüyorsun ve kabuğundan sıyrılıyorsun.
Ben, o sesi dinlemeyi tercih ediyordum.
Gözlüğümü takıp kirpiklerimi kırpıştırdım, "Sorun yok." dedim normal bir ses tonu ile. Söylediğim yalan değildi, sorun yoktu ama beynim sürekli olarak bana Arda'nın sözlerini tekrar ediyor ve birde Emir'in gülümsemesini koyuyordu karşıma. Unutmadan, birde Araf'ın teklifi vardı, değil mi?..
Beynimin içindeki savaş, çoktan kabul etmişti o teklifi. Yersiz ama merak uyandırıcı bir teklifti. "Ödev konusunu ne yaptın peki?" Ben sustukça, Arda konuşturuyordu beni. Düşünmeme, derin yerlerde boğulmama pek fırsat vermiyordu işin aslı. "Ödev mi? Ne ödevi?" Hayatım birden bire kalabalık ve gürültülü olmuştu. Bu gürültünün arasında bir ödevim olduğunu bile hatırlayamıyordum. Kahverengi irislerini kısarak yüzümde gezdirdi bakışlarını. "Edebiyat." Heceleyerek, sessiz bir tınıda söylemişti. Unutmuş olmama şaşkındı ama kafamın içini görebilse, şaşırmayacağına emindim.
"Ben... Unuttum onu. Sen hiç yapabildin mi?" Unutmuş olduğumun zaten farkındaydı ama hatamı dile getirmek, bana bir şey kaybettirmezdi. "Yok." dedi, o harfini uzatarak. Zil çaldığında, teneffüs boyunca yerimizden hiç hareket etmediğimiz için bizim için bir şey değişmiyordu. "Birazdan öğretmen gelecek ve sıkıcı ders başlayacak." Sızlanarak kafasını sıraya yasladı. "Tanrım, kadını görmek bile benim uykumu getiriyor!" Hafif yüksek sesli söylediği serzeniş cümlesine elimden olmadan gülümsedim. "Gülümsüyor musun şu an?" Kafasını koyduğu yerden hiç kaldırmadan sordu sorusunu. Sorusunun altındaki anlamı çözmeye çalışmadım ve basitçe yanıt verdim. "Evet." Sözcük dudaklarımın arasından çıktığı vakit homurdanmaya başladı. "Muhteşem bir manzara olmalı, lütfen kafanı göm." Söylediği cümle, beynimi uyuşturdu. Bu sabahta yine aynı şeyi yapmıştı, bu sabahta bana övgü sözcükleri söylemişti ve ben, yine bakakalmıştım ona.
Bazen, hatta genel olarak söylediği sözcüklerle beni o kadar hazırlıksız yakalıyordu ki, karşısında susmaktan başka bir şey yapamıyordum. Kafasını kaldırarak tek gözü açık, uykulu bir şekilde baktı bana, ardından kafasını sınıfa çevirip "İyi bari gören olmadı." diye mırıldandı. Neyden bahsettiğini sormadım.
Ona karşı ne hissetmem gerektiğini dahi bilmiyordum. Bildiğim tek şey, bana tuhaf hissettirdiğiydi. "Eve gidince ödevi yapacağım." dedim, az önce söylediklerini duymazdan gelerek. Sesini çıkarmadı, gerçekten uyumuş muydu hemen? Kafamı onun gibi sıraya yaslayarak uyuklamaya başladım.
Eve gider gitmez hemen ödevimi yapmaya başlayacaktım. Kafamın içinde ödev konumu düşünerek uykuya daldım.
Edebiyat nedir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GRİ
ChickLitMeraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı, paragrafı defalarca, ezberlercesine tekrardan okuyan. Kitabı okumayan aksine onunla nefes alan, on...