"Hoş geldiniz, küçük hanım." Bana saygıyla gülümseyen çalışana aynı şekilde gülümsemeye çalıştım ama cidden yorgundum.
Yorgunluğu yüzüme vuran ruhum, bir an olsun düşünmeyi bırakmıyordu. Merdivenlerini ağır ağır çıkarak odama geçtim. Yatağın yumuşak yüzeyine kendimi atarak rahatlamaya çalıştım. Neden geriliyordum?
Hayatımı belli bir düzene koyma zamanım gelmişti, gözlüğümü çıkarıp yatağın üzerine bırakarak gözlerimi yumdum. Hayatımda yer alan problemleri düşünüp bunlara bir çözüm yolu aramak ile başlayacaktım işe.
Pekala, ilk sorunum şüphesiz annemin kuklası olmamdı. Annemin eskiden bana gösterdiği şiddetin toz zerresi kalmamış olsa dahil, o günlere dönecek olmanın korkusu içimde bütün canlılığı ile bulunuyordu. Bunu atmam, hayatımı yoluna koymam için büyük ve sağlam bir adım olacaktı. Buna inanıyordum.
"Bir sonra ki sorun nedir?" Tuhaf bir şekilde dış görünüşü ben olsam da, hareketleri ve olaylara karşı duruşu bana hiç benzemeyen Yağmur, yatağa uzanarak yanıma kıvrıldı. "Diğer yarım, söylesene. Bir sonra ki çözeceğin problem nedir?" Sorusunun alaylı kokusu burnuma ilişse de ona cevap vermedim bir süre.
"Ali." Düşündüğünü belli eden bir ses çıkardı. Elini uzandığı yerden omzuma koyarak, "O senin sorunun değil." dedi yavaşça. "Öyle mi?" Olağanca ciddiyetimle sorsamda, kaşlarını çatarak bana bakmakla yetindi. Neden sonra dilinin yuvarladığı kelimeler, ona hak vermem gerektiğini yüzüme vurdu. "Değil tabii. O, annenin sorunu." Sonra durdu, tavana yerleştirdi irislerini. "Sahi, o neden annenin sorunu?" Sorusunu düşündüm fakat bir cevap bulamadım. Haklı olması her seferinde canımı acıtmıştır, yine acıttı. "Biliyor musun, bence ilk sorunun bu olmalı."
Gözlerimi yumdum ve düşünmeye başladım. Yağmur haklıydı, annem neden Ali'yi kendine dert etmişti böyle? İlk önce bunu düşünmeli, buna odaklanmalıydım. Annem neden böyle davranıyordu ki ısrarla?
"Ali'ye sorsana." Yağmur, bütün sinsiliği ile kanıma girmeye çalışıyordu yine. Yatağımda oturur pozisyona geçtim, omzumun üzerinden suratına baktım. "Seni sevmiyorum." Duymamış gibiydi ya da hiç umrunda olmadı. "Biliyorum, kimse sevmez beni." Sonra, anlam veremediğim bir gülümseme yüzünü ele geçirdi. "Bu yüzden saklıyorsun ya." Söylediği cümle birçok yöne çekilebilirdi. Birden fazla kapısı vardı cümlenin ve ben her birinin eşiğinden geçmeye korkuyordum.
"Küçük Hanım?" Kapımın tıklatılmasından hemen önce gelen bu nida, yerimde irkilmeme sebep oldu. "Orada mısınız?" Yağmur'u ve anlamlarını boş vererek kapıya uzandım. Hiçbir şey demeden boş boş suratına baktığım evin çalışanı beni görünce yine gülümsedi. "Anneniz sizi çağırıyorda." Ona cevap vermeden omzumun üzerinden Yağmur'a bakmak istedim fakat burada değildi. Söylediği gibi; saklamıştım çoktan.
"Ben galiba delirdim."
"Anlamadım?" Elimi havada sallayarak boş vermesini anlattım, beklediğimden hızlı adımlarla aşağıya inip koltuğun üzerinde dergileriyle oturan anneme rastladım.
"Bu elbisenin bir benzerini senin için yeniden tasarlayacağım." Gösterdiği elbise, düz siyah renkli, uzun bir elbiseydi. Elbiseye dikkatimi vermeden ayakta durmaya devam ettim, söylediklerine anlam yükleyememiştim. "Anlamadım..." Bana cevap vermedi ve bahsettiği elbisenin bulunduğu sayfayı yırttı. "Bakalım, başka güzel var mı?.." Kendi kendine konuşarak beni yok saydı. Yok sayılmaya alışkın olduğumdan bunu pek sorun etmemiştim ama meraklı yanım susup kalmama yanaşmıyordu. "Ben... Anlamadım." Karşısında cümle kurmaya dahil korkuyordum, evet. Yarım yamalak kurduğum cümleye karşı düz bir ifade ile bana baktı. "Doğum günün için elbise tasarlıyorum." Bunu o kadar basit ve düz bir ton da söylemişti ki, doğum günümü ajandalardan silmek istemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GRİ
ChickLitMeraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı, paragrafı defalarca, ezberlercesine tekrardan okuyan. Kitabı okumayan aksine onunla nefes alan, on...