24.RENK: MAYIN

2.3K 156 70
                                    


Wattpad üzerinden beni takip etmeyi unutmayın! <2+1

Kaybolmuşluğun mahremiyetinde, hiçliğin tam ortasındayım. Kime olduğu, neye karşı olduğu bilinmez bir savaşta kazandığım veya kaybettiğim bir kumarın merkezinde, başrolündeyim.

Neden olduğunu dahi bilmeden.

Çöküntüm, depresyonum tam gaz ilerlerken kanım kaynıyor, öfkem harlanıyordu insanlara karşı. Eski 'beni' geri istiyordum. Aptal bir satranç tahtasında, oyununda bir küçük piyondan ibarettim. Şah'ın yönettiği bir piyon parçası olarak bağımsızlığımı ilan edip darbemi gerçekleştirmiştim kendimce.

Yıkacaktım, yakacaktım. Sistemi, insanları, tabuları, yargıları piyon başıma, yek* başıma yıkacaktım. Yakacaktım ve aynı şekilde yıkılacak, yanacaktım.

Eski beni istiyordum, belki de. Umursamaz, karşılaştığı herhangi bir zorluğa içinden gözlerini devirip omuzlarını silken, 'her neyse' deyip geçiştiren o kızı geri istiyordum!

Bir insan kendini nasıl kaybedebilirdi? Benliğini, ruhunu, umudunu, hayallerini? Ben kaybetmiştim. Kendimi, benliğimi, ruhumu, umudumu ve en acımasızı hayallerimi kaybetmiştim. Üstelik hayal ve hayatın arasındaki tek farkın bir harf olduğuna inan ben, kaybetmiştim. İnanırsak yaparız derdim hep, yapabildim mi? İnancımı bile hissedemiyordum. Boş bakışlarım artık daha boştu, ruhum yoktu artık orada.

Yastığa dağılmış saçlarımı ellerimle yavaşça yüzüme getirdim. Bunu yapmayı garip bir şekilde seviyordum; saçlarımla yüzümü kapatmayı veya yüzümü herhangi bir şekilde gizlemeyi. Ben onları görmezsem, onlarda beni görmezler derdim küçükken. Hala da diyorum? Büyümedim herhalde. Oysaki küçük yaşta büyüdüğümü düşünürdüm, ne salağım.

"Cennet Hanım, okul saatiniz geldi." Kapının arkasından geldi ses, umursamadım. Okula gidip de ne yapacaktım? Hastaneye bile gelmeye tenezzül etmeyen birini mi görecektim? Bazen heyecanlanırdım Arda'yı göreceğim için, gramı yoktu şu an.

"Cennet Hanım, uyandınız mı?"

"Defol buradan!" Kafamın altındaki yastığı alıp kapıya fırlattım. "Hepiniz defolun!" Yatakta oturur pozisyona geçerek kafamı dizlerime yaslayıp ellerimle kafamı tuttum. "Hepiniz benim lanet olası hayatımdan defolun." Mırıldanıyor, saçlarımı çekiştiriyordum. Durduk yere ağladığım zamanlar çok fazla vardı. Bazen bir noktaya bakardım, sadece bakardım ve o kısacık bakma bile saniyesinde beynime düşünceleri iğne olarak batırır, kanatarak ağlatırdı. Bazense durduk yere çığlık atar, saçlarımı yolardım. Kriz kapıda olurdu o zaman. Gözlerimin altı, artık mordu. Ağlamaktan, uykusuzluktan, kullandığım psikiyatri ilaçlarından dolayı morarırdı hep. Şansa bala, gözlük takıyordum; belli olmuyordu.

Araf Ali'ye rakip gibiydim. Yüzüm beyazlamış, mor halkalar ortaya çıkmış ve çökmüştüm.

Tam olarak bir hafta geçmişti; dinlenmiş ve uyumuştum. Evet, sadece ikisini yapmıştım. Yemeği bile biri hatırlatmadığı müddetçe hatırlamıyor, yemek yemiyordum.

"Cennet, iyi misin?" Daha çok çığlık attım. Neden beni rahat bırakmıyorlar? "Cennet, kızım! Kriz geçiriyorsun aç kapıyı!" Hayır, duyuyordum. Kriz anında insanlar duyma yetilerini kaybeder, uğultu hissederlerdi. Kriz değildi ama kapıdaydı kriz, geliyordu.

Çığlık atmayı bırakıp derin bir nefesi içe çektim. Gözlüksüzdüm ve etraftaki her şeyi iki tane görüyordum. Yavaşça yatağımdan kalkıp dolabımın boy aynasına ilerledim. Saçlarım dağınıktı, yolunmuştu, gri renkteki kısa kollu, baskısız, düz tişörtümün altına bir şey giymediğim için bacaklarımdaki ve kollarımdaki morluklarda belliydi. İrili ufaklı morluklar bedenimi sarmalamıştı, bazıları yerini yeşilliğe bırakmışken bazıları koyu mordu. Kızarmış burnum ve morarmış dudaklarım vardı. Ağladığım zamanlar dudaklarım şişer ve morarırdı.

BEN GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin