|Arda Poyraz Yıldırım'dan|

2.5K 162 62
                                    

Satır arası yorumların sıklığı kalemimi dolduruyor, lütfen bolca yorum yapın.^

"Piç kurusu! Madem anana bu kadar düşkünsün, siktir git para getir lan eve!"

Düştüğüm yere ağzımdaki kanı tükürürken, karnımın hafif aşağısına yediğim tekme darbesiyle dudaklarımdan inlemem fırladı.

"Seni... " Hemen ardında bulunan, mutfak kapısının pervazına çökmüş olan beden geri adım atmamı sağlarken, açtığım ağzımı bir şey diyemeden kapatmak hem zoruma gitmiş, hem de karşımda 'baba' sıfatı olan ama taşıyamayan o aptal herifin iğrenç sırıtışını büyümesine sebep olmuştu. Yerde uzanmış, gözlerim hafif aralık bir şekilde bakınırken bir tekme darbesi daha yemiştim.

"Ne oldu? Sustun?" Kaşları kendiliğinden kalkarak alay dolu cümlesini desteklemişti. Ben yokken annemle nasıldılar bilmiyordum, zaten zoraki evlendirilmişler, ve bildiğim kadarıyla annem onu hiç sevmemiş olmasına rağmen babam bir zamanlar da olsa anneme karşı bazı duygular beslemişti. Tabii yine akrabalarım sayesinde öğrendiğim bir diğer gerçek ise; babamın anneme olan hoşlantısının, hatta belki aşkının annem tarafından karşılık verilmemesi üzerine -hatta annem başka birine aşıkmış- babam denen herif, böyle iğrenç ve nefret dolu olmuş bize karşı. Dahası; annemin sinir krizi geçirdiğinde kullandığı o cümle; hakikati kavramama ve annemle babamın neden evlendiklerinin gerçeğini ortaya çıkarmıştı.

Öz babam tarafından istenmeyen ve sahip çıkılmayan bir bebektim ve annemin ailesi durumu öğrendiklerinde aile şereflerini korumak adına üvey babamla evlendirmişler. Çünkü en uygun aday bu.

En uygun aday buysa....

Belki de her gece aldatılan bir kadın ve en ufak bir yanlışında dayak yiyen bir oğlan... Ne uygun aday ama!

"Siktir git lan, gözüm görmesin seni!"

Binlerce haykırış, binlerce serzenişi bendime hapsedip yerden yavaş ve acı verici de olsa ayağa kalkıp ardıma bile bakmadan üzerimde bulunan beyaz -ve kanlı- tişörtü değiştirmeden, askılıktaki deri montumu alarak dışarı çıktım. Ardıma baksam; belki de hiç gidemeyecektim annemi görüp. 

Klasik anne.

Gerçeği, istenmediğimi, öğrendiğim gibi evi terk etmiş ve ancak; bir hafta sonra dönebilmiştim eve. Öz 'baba'mın yaptığı bu iğrenç şey yüzünden annemden utanmış ve kendimi suçlu hissetmem sebep olmuştu... Ta ki annem bir gece yanıma gelip "Allah seni toparlanmam için, iyi olmam için gönderdi, ben buna inanıyorum. Peki, sen böyle olursan ben ne olurum?" dediği vakit, aklıma zikretmişti.

Annemi de üzüyordum, ki bence annemi üzen yeterince insan vardı. Annemin bunları söylemesinden sonra kendime gelmiş, toparlanmış ve o konu bir daha açılmamıştı evde.

Yavaş yavaş adımlıyordum, canım olağanca acıyordu, ceketimi kapatarak tişörtümdeki kanı gizledim. "Affedersiniz." Arkamda duran kişi önüme geçti, yavaş yürüdüğüm için sinirlenmiş miydi? Umurumda değil.

Etraftaki çoğu sesi bastıracak kadar sesi vardı düşüncelerimin. Hayatımdan şikayetçi değildim, benim durumumdan daha kötü insanlar da vardı, ama gel gör ki; annem için bir şey yapamamak gururuma dokunuyor, onu incitiyordu.

Kalabalık ortamlardan oldum olası uzak durmamamın sebebi; insanlardan nefret ediyor olduğumdan değildi, doktor buna "asosyallik" demişti ama bana sorsalar kesinlikle değildi.

Ne olduğunu, ne olduğumu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır, yetersiz cümleler oluşturmamı sağlardı.

Ama eğer anlatacak olursam, derdim ki; kalabalık bana göre ıssızlıktı, çünkü insanların yegane amaçları kendileriydi. Her kalabalığın içinde bir ıssızlık olduğuna inanır kendimi tam da o boşluğa layık görürdüm. Hangimiz kalabalığın içinde gülüp, ıssız, karanlık ve yanlız olduğumuzda hıçkırıklara boğulmazdık ki?

BEN GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin