2.RENK: BAHÇE

8.3K 463 178
                                    

İkinci Bölüm: BAHÇE.

P.L: Farah Zeynep Abdullah – Gel Ya da Git

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Keyifli okumalar!

"Ben..." Yattığım yerden yavaşça ayaklandım. Gözlerinin baştan aşağıya beni süzdüğünü hissetim; adamın gözlerini göremiyordum ama vücuduma batırdığı iğneleri hissedebiliyordum. "Terliklerin güzelmiş." Kafamı eğip, fenerin aydınlattığı siyah parmak arası terliklerimle giydiğim mor; çiçekli çorabıma baktım. Yine bir rezillik?

Parmaklarımı içe doğru çekip, ellerimi önümde birleştirdim. Yaptığım ayıptı ama mazeretim vardı, tam ağzımı açıp konuşacakken, "Git buradan çocuk, uğraşamam seninle." dediğini işittim. Ardından hiçbir şey yokmuş gibi arkasını dönüp gitti. Gitmesiyle birlikte, karanlığın ortasında kaldım, defterimi yarın gündüz gözüyle aramayı, panik dolu kalbime zorda olsa kabul ettirmiştim. Elimdeki feneri tekrardan açıp, koşar adım bahçeden dışarı attım kendimi. Eve girmek için anahtarımı almadığımı o an fark etmiştim. Panikle kendimi atmıştım ve aptallığımı yeni fark ediyordum. Feneri kapının hemen yanında duran saksının altına doğrulttum ve anahtarı kaldığı yerden ses çıkarmamaya özen göstererek çıkardım. Eve sessizce girip babama yakalanmadan odama kaçmaya çalıştım.

Ama sadece çalıştım.

"Neredesin sen?" Tamda merdivenlerin başlangıcındayken arkamdan gelen annemin hırçın sesi durmama sebep oldu. Elimdeki feneri sıkıp gerçeği söylemek için anneme döndüm. Saten sabahlığını üzerine geçirmişti. Elindeki kahve fincanını Amerikan tarzı mutfağın bar kısmına bırakıp yavaşça ama her adımında yankılanan hırçınlık tonuyla önüme geldi. "Neredeydin, bu saatte?" Tane tane konuşup, sakin kalmaya çalışıyordu ama yine de anlayabiliyordum, sinirini. Korkum, git gide ruhumu esir almıştı, ağzımı dahi açamıyordum. Anneme karşı; bitmek tükenmek bilmeyen bir korku vardı içimde. Ne zaman geldiğini hiç bilmediğim ama çok hissettiğim ve hiç istemediğim bir korku.

"Ben..." Tek kaşını kaldırıp bana öyle bir ifade attı ki, konuşmayı yarıda kesip öylece kaldım. "Sen?" devam etmemi istediğini belirten sözlerini mimikleriyle de destekledi. "Şey, defterim aşağıya; yan komşunun bahçesine düştü. Onu almaya gittim." Titrek sesimle kurmuştum cümlemi, elim aynı komşunun beni yakaladığı an gibi önümde birleştirmiştim ve parmaklarım birbirleriyle savaş halindeydi. "Sen... Ne yaptım, dedin?" Sesi az öncekine kıyasla sert değil, panik doluydu. Başıma bir şey gelmesinden mi korkmuştu yoksa? İçimde bir umut belirdi. Çoğu insan annesini endişelendirmekten korkardı ama ben sevinmiştim, annem beni önemsiyor muydu?

"Seni gördü mü? Defterin nerede, hani almamışsın? Bir daha sakın o insanlarla görüşmeyeceksin, anladın mı?" Art arda kurduğu sorulara karşı bedenim istem dışı bir iki adım geriledi. "Anne, sakin ol..." İçimdeki umut öldü, çünkü annemin endişesi bana yönelik değildi. "Defteri alamadım, evin sahibi beni bahçesinde yakalayınca kovdu..." Gözleri anlık büyüdü ve dişlerini sıktı. "Sana, ne yaptı? O herif sana ne yaptı, dedin sen?!" Bağırması ile beraber tekrardan geri adım attım korkudan. Salonda uyuklayan babam yanımıza gelip anneme kaşlarını çatarak "Niye bağırıyorsun, hayatım?" diye sordu. "O... Herif, benim kızımı kovmuş! Benim kızımı!" Annemin titreyen ellerini gördüğümde içimde bu geceden beri gitmeyen panik daha da arttı. "Anne... Sakinleş." Sessizce mırıldanıyordum, çünkü gerçekten korkuyordum. Babam kendi kendine "O herif de kim?" diye mırıldansa da, bu sorunun cevabı üzerinde pek durmamış ve anneme odaklanmıştı. Babam hemen annemin ellerini tutarak bana döndü, "Cennet yukarı çıkıp uyu. Annenin dinlenmesi lazım..." Küçükken de aynı şeyi yapardı. Annem ne zaman sinir krizi eşiğine gelse beni yukarıya gönderirdi. Çünkü o da farkındaydı annemin benden nefret edip krizlerinde bana saldırdığının.

BEN GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin