Kontrol etmedim bölümü, umarım kopukluk-karışıklık yoktur.
Kulaklığımdan çıkan müziğin bedenimi sardığını hissediyordum... İşte bu, kendimi canlı tutmamı sağlıyordu.
Ali ile olan konuşmamın üzerinden, teklifimi kabul etmemesinin üzerinden bir buçuk gün geçmişti. Aslına bakarsanız teklifimi kabul etmemesini biraz komik buluyordum, çünkü ilk başta zaten o bana teklif etmemiş miydi? O istememiş miydi böyle olmasını?
O anlam veremediğim, bunda zorlandığım biriydi. Onunla konuşurken yaşadığım o gerginlik, korku ya da adı her neyse o gitmişti. Artık onunla konuşurken gerilmiyor, ürkmüyordum. Sanırım ona alışmıştım ama hâlâ onu tam olarak tanımadığıma emindim. Surat ifadelerini çözmeye çalışmıştım hep ama hayır, bunu beceremiyordum çünkü maske takıyordu. Bunun farkındaydım, o ve maskesi... Ayrılmaz ikili gibiydi. Kendini neyden, neden sakladığını bilmiyordum ama sakladığı kesindi. Duygularının üzeri örtülmüştü, benimle konuşurken samimiydi ama genel olarak insanlara karşı yapma bir tavır içerisindeydi.
Onu düşünmeyi bıraktım; onu ve maskesi hakkında bir günden uzun bir zamandır düşünüyordum zaten.
Uzandığım yatakta sağa dönüp kapıya boş bakışlar attım. Derslerimi düşünmeliydim mesela, yazmakta olduğum hikâyeyi... Arda ile olan ilişkimi. Onunla en son ne zaman konuştuğumu tam olarak hatırlayamadım bir an. Eskisi gibiydik, arkadaş gibi ama ikimizde – en azından ben- sadece arkadaş olmadığımızın farkındaydık. Hayatımda ilk defa bir erkeğe karşı böyle hissediyordum, açıkça söylemek gerekirse tam olarak ne yapmam gerektiğini, ona nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyordum. Bana kimin yardım edebileceğini biliyordum bir tek ki ona da zaten ulaşamıyorum. Derin bir iç çekerek kulaklığımı çıkardım.
Araf'ın odasından kırılma sesleri gelmesiyle bakışlarımı kapıya kaydırdım. Suratımda belirgin bir korku ifadesi olduğuna emindim, çünkü bu sesleri küçükken de duyardım ve sonu hiçbir zaman iyi bitmezdi. Çocukken sıklıkla duyduğum bu sesler, zamanla beni korkutmak için yeterli bir neden olmuştu.
Kapısına doğru yönlendirdiğim ufak adımlarım son bulduğunda nihayet yan odaya ulaşabilmiştim. Hafifçe titremeye başladığımı hissettiğimde kendi kendime bunun saçma olduğuna dair telkinde bulundum. Bu basit bir kırılma sesi Cennet, sadece basit bir ses.
Kapıyı tıklatmam seslerin kesilmesini sağlamadı aksine daha da yükseldi sesler ve aralarına fütursuzca söylenen küfürler eklendi. İçeriye girme konusunda pek emin değildim ama o hissettiğim ya ona bir şey olduysa düşüncesi beni buna itiyordu.
Fazla düşünmeyerek kapıyı araladım. Araf halının üstüne kıvrılmış, cenin pozisyonunda ağlıyordu ve oda tam anlamıyla harabeydi. Masanın üstündeki her şeyi fırlatıp atmış, yetmemiş gibi yatağının çarşafına kadar çekip fırlatmıştı. "Ne oluy..." Cümlemi devam ettirmeme engel olan şey Araf'tı. Gözlerini bana çevirdi, suratı tamamen kırmızıydı. Yaşanılan şeye anlam veremiyordum, onu daha önce hiç böyle görmemiştim ki. Araf Ali'ydi işte o. Her zaman dalga geçebilen, alaycı, güçlü bir isimdi.
Şimdi?..
Ona ne olmuştu?
Düşünme yetimi kaybettiğimi hissettim; ne yapmam gerektiğini çok kestiremesem de hızlı adımlarla yanına ilerledim. Bana bakıyor ama görmüyor gibiydi. Sırtımı dolaba dayayarak oturdum ve başını kaldırıp dizlerimin üstüne koyarak onu rahatlatmaya çalıştım. Ona ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu hatta en ufak bir tahminim bile ama belli ki rahatlamaya ihtiyacı vardı. Gözlerini sımsıkı kapatmış titrek nefesler alıp veriyordu. Elim istemsizce, benden habersiz bir şekilde saçlarını okşamaya başladığında gözlerini hafifçe aralamaya çalıştı ve başarısız oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GRİ
ChickLitMeraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı, paragrafı defalarca, ezberlercesine tekrardan okuyan. Kitabı okumayan aksine onunla nefes alan, on...