Bu bölüm; tamam ile okuyucu isteği üzerine yazılan bir bölümdür. "Özel" bölüm olmakla birlikte kurguyla bir ilgisi yoktur.
"Gel."
Sağ kolunu aşağı, tutmam için uzattığında diğer koluyla da düşmemek için tutunuyordu. Ona karşılık bende aynı şekilde bir elimle ona uzanıp bir elimle de korkuluksuz, çatıya çıkmak için kullanılan tahta merdivenin; her an kırılacakmış hissi uyandıran basamağını tutuyordum. Psikolojik olarak düşecekmiş gibi hissediyordum, sanki merdiven ayağımdan kayıyormuş gibiydi ve bu hissiyat hiç hoşuma gitmemişti. Tüm korku senaryolarım Arda'nın beni hızlıca çatıya çekmesi ile son buldu.
"Bu... Arda burası..." Devamını getirememiştim. Ansızın odamın penceresinden, odama giriş yaparak beni korkutup ve güç bela ikna ederek evden kaçırıp buraya getirmişti. Aklımın bir köşesi babamın odama girip beni bulmama ve polise kadar gitmesi korkusu ile doluyken; bir diğer tarafı ise şu anın güzelliğine hayran bir şekilde bakıyordu. Yol boyu 'Sürpriz, gidince görürsün,' demesine karşın ben; endişelenmiş ve gecenin köründe bir erkekle evden çıkmanın ne kadar doğru olduğunu tartışmıştım... Yaptığım her ne kadar doğru olmasa da, Arda'nın belki de beni ıssız bir yere götürebileceği, kesip biçebileceği gerçeğini bilsem de, her zaman ki gibi merakıma yenik düşerek onun peşine takılmış bir halde; üst kısmı kısa kollu gri tişört ve üzerinde pembe dondurma baskılarının bulunduğu kapriden oluşan bir pijama ile sırtıma attığım kahverengi, kapüşon kısmı kürklü olan montum la sokaklarda dolaşıp bir apartmanın çatısına ulaşmıştım. Arda'nın, beyaz tişörtü, siyah pantolonu ve koyu kahverengi deri ceketi ile benden daha şık olduğu kesindi. Üstündeki düzgünlüğe aykırı, dağılmış siyah saçlarına takıldı gözüm.
Ne kadar da isterdim karıştırmayı. Nedeni bilinmez ama ben zaten erkek saçlarını karıştırmayı pek bir severdim! Gerçi bu zamana kadar sadece babamın kileri karıştıra bilmiştim, Arda huylan masa, elimi her uzattığımda 'ya yapma,' deyip beni terslemese şimdiye çoktan onun saçlarının kokusu; sinmişti parmak ucuma.
"Nasıl buldun?" Ellerini iki yana açıp etrafı göstererek sormuştu sorusunu. "Çok... Ütopik," dediğimde hafifçe kıkırdayıp altındaki kiremitlere dikkat ederek oturdu. Öyleydi ama; sanki siyah bir çarşafa beyaz yıldızcıklar rastgele atılı vermiş ve bizim ayaklarımıza sarılmış gibiydi... Yıldızları ilk defa bu kadar yakınfan görmüştüm. Elimi uzatsam tutacak gibiydi ama tutamazdım; fazla ütopik ve güzeldi ama. Oturması ile ayaktayken bedeni ile sakladığı tabaklardaki pastaları ve meyve suyunu gördüm önce, daha sonra ise; yanında bulunan battaniyeyi. "Gelmeyecek misin?" Adım atmaya dahi korktuğum şu durumda; Arda'nın rahatlığı sinirimi bozmuştu hafifçe. Oturduğu yerden uzanıp battaniyeyi sırtına attığında tekrar bana baktı, "kızım burayı senin için hazırladım, gel işte niye naz yapıyorsun?" Sanırım ondan daha kibar (!) olmasını bekliyordum ama söyledikleri ile elimde olmadan gülümseyip kiremitlere dikkat ede ede yavaş adımlarla yanına gittim.
"Sahi ne için bunlar?" Yüzü öyle bir şekil aldı ki; düşmekten korkmasam kahkahayı basacak, yerlere atacaktım kendimi. Elini uzatıp yanına oturduğumda sırtına doladığı battaniyeyi açarak bana da pay verdi. Fazla yakındık, hani kafamı eğsem; Arda'nın omzuyla buluşacaktı kafam. Ne ben, ne de o şikayetçi değildik ama... Hatta fırsat bu fırsat diyerek, kafamı hafif yukarı uzatarak çaktırmadan koklamıştım saçlarını; erkek saçlarına takıntılıydım sanırım. Tam o sırada Arda, bakışlarını karşımızda serili siyah çarşaftan alıp bana döndürdüğünde aramızda çok, ama çok az bir mesafe kaldı. Onun gözleri benim gözlerime kitlenmişken; ben tam aksi saçlarına bakıyordum. Ne vardı yahu şu çocuğun saçında? Tipik erkek saçı. Belkide sorun onun saçında değildi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GRİ
ChickLitMeraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı, paragrafı defalarca, ezberlercesine tekrardan okuyan. Kitabı okumayan aksine onunla nefes alan, on...