Maç; olağanca gerginliği ile devam ederken sahadaki tansiyon elle tutulur cinstendi. Bizim okul, karşı takımdan dört puan aşağıda olduğu için bizim taraftarımız daha çok gergindi diyebilirim... Sağımda, solumda veya yukarı sıralarda oturan insanlar tezahürat yapmaktan nefes nefese kalmış hatta bazılarının yüzü kızarmaya başlamıştı. Takım amigoları, sahanın bizim tarafımızda olan yerinde dans ediyor, slogan atıyor ve taraftarı yatıştırmaya, takım oyuncularına moral vermeye çalışıyordu. Kendi adıma konuşmak gerekirse maçı kazanmak ya da kazanmamak umurumda değil, ben sadece Arda'yı izlemeye gelmiştim. Herkes pür dikkat maça odaklanmışken, seyirciler hop oturup hop kalkarken ben; oturduğum sandalyede iyice büzüşmüş, yaptığı tek hareket; topuz yaptığı saçından kaçan tutamları arada bir kulağının arkasına itmek olan ve seyirci nasıl maça kitlenmişse aynı şekilde sadece Arda'ya kitlenmiş biriydim.
Arda, tıpkı diğerleri gibi elinden geleni yaparken ben sadece ona ve koşarken havada uçuşan saçlarına odaklanmıştım.
'Öpücük' vukuatından sonra maça gelmemeyi kesin olarak düşünmüştüm, hatta okula bile gelmek istemiyordum fakat 'vicdan' denen şey kalbimi yumruklamaya başlayınca ve Arda'nın benim için yaptıklarını hatırlayınca sessiz sedasız kabul etmiş ve maça gelmiştim. Arda beni fark etmemişti şimdiye kadar. Belki de sırf fark etmesin diye sahanın en uç köşesinde sandalyeme büzüştüğümdendi bu. Üzerimde bana büyük gelen siyah, kapüşonlu bir sweatshirt vardı. Saçlarımı dağınık bir topuz yapmış, olağanca dağınıklığımla oturuyordum.
Gözüm istemsizce seyircilerin etrafında dolaşmaya başlayınca orta kısımlarda Melike ve arkadaşlarının oturduğunu gördüm. Kucağımda birleştirdiğim ellerim kendiliğinden yumruk olunca göz hapsine aldığı yere doğru kafamı çevirdim. Elinde arkadaşının az önce pas olarak attığı top bulunan Arda sahanın içerisinde basket atmaya çalışırken Melike de gözlerini kısmış onu seyrediyordu.
Boş vermeye çalıştım. Bunu gerçekten yaptım. Kafamı tekrar sahaya çevirdiğimde Arda'nın çoktan potanın tam altında sürmüş basket atmaya bir o kadar yaklaştığını görmüştüm. Elleri ile topu havaya kaldırdığında onunla birlikte taraftarda yavaşça ayağa kalkmıştı. Tüm gözler üzerinde, onun basket atıp alamayacağı ile ilgilenirken ellerinin titremesi bu uzaklıktan bile görülebilen bir şeydi.
Ayağa kalkıp orta kısımlara doğru ilerlemeye başladım. Ona bir şekilde destek vermeliydim. Burada olduğumu bilmesini her ne kadar istemiyor da olsam, ondan çekiniyor da olsam; biliyordum ki eğer yer değiştirmiş olsaydık o bana destek verirdi. Bunu bile bile onu yalnız bırakamazdım.
Topu atmaya çalıştı fakat ne yazık ki diğer attıkları gibi bu da potaya girmedi. İyi bir basketbol oyuncusuydu fakat bugün aklı başka yerde gibiydi, dikkatini oyuna veremiyordu.
Ona iyice yakınlaştığımı düşündüğümde "Arda!" diyerek seslendim Yüzü düşmüş, sinirliyken kafasını bana çevirdi, onunla birlikte stattaki tüm herkes bana dönünce -hakemlerde de dâhil- bu sefer heyecanlanan ben oldum. Gözleri, dimdik benim gözlerime kitlenmişken burada olduğuma şaşırır gibiydi. O da gelmeyeceğimi zannediyordu fakat buradaydım işte.
Yanında.
"Yapabilirsin, ben sana güveniyorum." Söylediklerimi telkin edercesine kafamı hafifçe onaylar biçimde salladım. Kafasını onayladığını belli edercesine salladı ve ellerini birbirine çırparak koşmaya başladı.
Duyabildiğim kadarıyla insanların bizden bahsettiğini anladım fakat umursamadım, şu an önemli olan Arda'ydı. Bakışlarımı Melike'ye çevirdiğimde, onunda bana baktığını gördüm, kaşlarını çatıp önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GRİ
ChickLitMeraklı biri olduğum, inkar edilemez bir gerçekti. Ben; tozlu kütüphane raflarının arasında nefes alan, okuduğu bir kitabı yahut cümleyi, satırı, paragrafı defalarca, ezberlercesine tekrardan okuyan. Kitabı okumayan aksine onunla nefes alan, on...